“HAYATIN İÇİNDE KADIN”

  1949 yılında kurulan Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin Başkanı Meral Güler, “ Eğitimle güçlenmiş kadınlar olarak birlikteyiz. Kadının güçlendirilmesi halinde Türkiye güçlenecektir” dedi.

Kesinlikle katılıyorum. Ancak, bu çok değerli ve haklı görüşe şöyle bir katkı vermek isterim. Kadın- erkek birlikte güçlenirse, sadece Türkiye değil, Dünya güçlenir.

Dünya, gücünü Güneş’ten alıyor, hepimiz biliriz. Bir gerçek daha var. İnsan türü, insan soyu da gücünü, kadından, anneden alır.

Tüm canlılar dünyasında bu gerçek değişmez. Dişilerdir, annelerdir gücün kaynağı, sorumluluğun, onurlu korumacılığın üreticisi.

Meral Güler, sadece Türkiye’nin değil, insan türünün yüz akı insanlarından, kadınlarından, annelerinden biridir.

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, 16 Mart 2024 Cuma günü, Ankara’da, Çankaya Belediyesi, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi, Gülten Akın Salonunda, “Hayatın İçinde Kadın” konulu  panel düzenledi.

Dernek Başkanı Meral Güler’in yönlendirdiği panelde, kararlılıkla savunduğumuz kadın-erkek dayanışmasının önemine değinilmesi, gerçekten şiddete karşı verilen mücadelenin geleceği açısından umut verici oldu.

Panelin açılışını, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Yıldız Şubesi Başkanı Meral Yılmaz yaptı.

Panelde, 4+4+4 uygulamasının ve ÇEDES Projesi ile imamların okullarda görev almasının tehlikelerine, sakıncalarına değinildi. Kadından kadına şiddetin de olduğu, Siyasal Partiler Kanununun değişmesi gerektiği panelin önemli çıktılarından.

Ayrıca  panelde, kamuoyuna ve  siyasal partilere yönelik şu görüşler dile getirildi.

“İki dönemden fazla milletvekili adayı olunmamalı. Siyaset meslek değil. Kadınlar siyasette genel olarak seçilen değil, seçen oldu.  Ekonomik nedenler ilk sırada.

Kadın-erkek fırsat eşitliği sağlanmalı. Siyasette kadın kotası ifadesi değişmeli. Kota eşit olmalı, eşitlik geleneksel hale gelmeli.”

Panelin konuşmacıları; Tiyatro, dizi ve sinema oyuncusu, seslendirme sanatçısı, söz yazarı, besteci, sanat yönetmeni ve akademisyen Gülsen Tuncer “Sanatta Kadın”, Nüfus Etütleri Enstitüsü Sosyal Araştırma Yöntemleri Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden Doç. Dr. İlknur Yüksel Kaptanoğlu “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Kadına Yönelik Şiddet” ve Ankara Barosu avukatlarından Ceren Kalay Eken “Hukukta Şiddet” konularını işlediler.

Panel için salondan içeri girdiğimde, bir sıcak ses duydum. “Bir erkek daha geldi.” Sonuçta, Dünyaya erkek olarak gelmiş bir insandım. Gerçekten içtenlik dolu sese döndüm, elbette gülümseyerek şöyle dedim. “Bir insan daha geldi desek.”

İletişim kültürümüze,  kadın-erkek birlikteliğinde, biri soru, diğeri yanıt olan çok ilginç iki değeri daha kattılar böylece, biri kadın, diğeri erkek doğmuş iki insan.

Meral Güler’in “günümüz koşullarında 8 Mart kutlanamaz. 1857’den beri mücadele ediyoruz. Sokaklarda, panellerdeyiz. Katılan erkek arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Cumhuriyete, laikliğe, kadın-erkek birlikte mücadele edilmesine inanıyoruz” sözlerine, sessiz alkışlarımla  kısa bir katkı yapmak istiyorum.

Çok önemli, etkili ve kadınlardan oluşan demokratik kitle örgütlerinden birinin başkanının, kadın-erkek birlikte mücadele edilmesi gerektiği konusundaki düşüncelerinden gurur duydum. Kanımca kadınlar, 1857 yılından değil, insanların kadın ve erkek olarak dünyaya geldiklerinden beri şiddete, erkek şiddetine karşı mücadele veriyorlar.

Konuşmacılardan Gülsen Tuncer’in, not alabildiğim şu görüşlerini paylaşıyorum.

“Dinlerin tümünde ruhban sınıfı ve mezhepler ortaya çıktıktan sonra kadın ikinci sınıf sayıldı. İnsan kişiliğinde gizli olarak şiddet tohumları var. Akıl esir alındı. Sadece iyi yurttaş değil, iyi dünya yurttaşı hedef olmalı. Uyuşturucu nedeniyle ortaya çıkan ölümlerde Türkiye Dünya İkincisi. İnsanlarımızın zamanını, daha çok, telefon, ekran, banka kartı üçlüsü dolduruyor. Vatandaşlık para ile satılamaz. Türkiye ne yazık ki sattı. Uyuşturucu, organ ve silah mafyaları çok etkili. Her yanımız şiddet, şiddet, şiddet. Sadece insana değil, diğer canlılara da saygı yok. Şiddete karşı, aklımızı, sezgilerimizi kullanmalıyız.”

 Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı ve gazeteci-yazar olarak yıllardır savunduğum görüşlerime güç kattı sevgili Gülsen Tuncer.

Kadın şiddetten korunma ve koruma konusunda bilgilendirilmeli, güçlendirilmelidir. Tehlikeleri sezmeli, sezebilmeli, ilk korunma önlemlerini alabilmeli, kendisine ilk yardımı yapabilmeli, sonra hızlı bir şekilde güvenlik birimlerine ve yakınlarına ulaşabilmelidir. Şiddet yapma olasılığı bulunan erkeklerle, kesinlikle güvenlik uzmanlarının mesafeli gözetiminde ve kısa süreli görüşmeli, öncesinde üst ve çevre araması yapılmalıdır. Kadın, olası tehlikeleri ve tuzakları sezebilmelidir.

Konuşmaların tümü, hiç özetlenmeden toplumla paylaşılacak kadar değerli. Ancak, özetlemek zorundayız. Doç. Dr. Kaptanoğlu, Türkiye’de,  kadına yönelik şiddetin siyasette de yaşandığını, şiddetin yapısal, kurumsal, örgütlü ve kültürel olduğunu belirterek şunları ekledi konuşmasına.

“Kadın Kolları tanımı tartışmalıdır. Kadının siyasete katılmasında zorluklar var. Erkekler güçlü bir kadını istemez deniyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yasalarda veya uygulamalarda, çoğulculuğu olumsuz etkiyor. Partiler üstü kadın dayanışması gerekli.”

Bir bilim insanının sözlerine ekleyeceklerim var, hoşgörü dileyerek.

Yasalarda ve uygulamalarda toplumsal cinsiyet eşitsizliği elbette çoğulculuğu etkiliyor. İletişimi, örgütlenmeyi, demokrasiyi, adaleti, sosyal güvenliği ve can güvenliğini etkiliyor. Sevgiyi, şefkati, saygıyı, hoşgörüyü, dostluğu ve huzuru engelliyor. Canlı ve cansız denen varlıkların, yerin üstündeki gerçek cennette yaşamalarını engelliyor.

Kadın-erkek birlikteliğini savunan bir insan olarak, kadın kolları tanımına ben de katılmıyorum. Gerçekten tartışılmalı. Nerede erkek kolları? Kadın, erkek, genç, erişkin, her zaman ve her yerde dayanışma içinde, çok özel farklılıklar hariç, yaşam boyu birlikte olmalı.

İyi insan olmayı başarmış bir erkek, kız veya erkek çocuğunun, kardeşinin, arkadaşının, eşinin güçlü olmasını mutlaka ister. İstemeyen elbette vardır. Partiler üstü kadın dayanışmasına evet, ancak neden partiler üstü kadın-erkek dayanışması olmasın. Kadınların  oluşturabileceği partiler üstü kadın dayanışmasına destek vermek amacı ile neden kadın-erkek güç birliği  sağlanmasın.

Av. Ceren Kalay Eken’in konuşmasından da paylaşmak istediklerim var.

“Kadının siyasetteki durumu ekonomik alandaki gibi kadının aleyhine. Şiddet siyasette de var. Tarihi erkekler yazdığı için, kadınların hakları için mücadele edenler pek bilinmiyor.  Yaşamda kadın-erkek eşitliğine giden yol çocukluğumuzdan geçer. Kadınlar sadece kendi hakları için mücadele etmiyor. Çocuk, insan, hayvan ve daha birçok alan için hak mücadelesi veriyor kadınlar. Hukukta, demokraside kadına yönelik çok sorun var. Cinsiyete dayalı oranlar kadınların aleyhine.

Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Noterler Birliği’ne hiç kadın başkan seçilmedi. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği,  ailede  iş bölümünü, kadının aleyhine olumsuz etkiliyor. Karar alma süreçlerinde kadın çok az. Sayı olarak da erkek egemen. Ayırımcılık, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, doğrudan şiddet üretiyor. İstanbul sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğu için kaldırıldı.”

Sevgili Ceren Kalay Eken’in söylediği gibi, tarihi sadece erkeklerin yazmaması gerekir.  Bu konuda, ısrarla yazdığım ve söylediğim şu görüşümü burada da paylaşıyorum.

“Tarihi, tarihi yapanların içinden çıkan tarihçiler yazarsa gerçek tarih veya gerçek tarihe yakın belgelenmiş olur.”

Kadınların, ırk ve inanç farklılığı gözetilmeksizin, her yerde ve her zaman, “cinsiyet eşitliği, insan eşitliği” anlayışında sorunsuz yaşadıkları, “cinsiyet eşitsizliği” diye bir sorunun kalmadığı Türkiye ve Dünya diliyorum.

Dörtlü fotoğrafta, soldan Gülsen Tuncer, Meral Güler, Doç. Dr. İlknur Yüksel Kaptanoğlu ve Av. Ceren Kalay Eken.