“HAYALİ, SAVAŞSIZ, ŞİDDETSİZ BİR TOPLUM İDİ”

23 ve 26 Ocak 2024 tarihlerinde, Sonsöz İnternet Haber Sitesi’nde yayınlanan iki yazımda,   evlatları, eşleri, kardeşleri gözaltında iken kaybolan annelerin, eşlerin, kardeşlerin oluşturduğu, erkeklerin, babaların da yer aldığı  “Cumartesi Anneleri Topluluğunun”, Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı tarafından, 20 Ocak 2024 tarihinde, Ankara’da düzenlenen bir törenle ödüllendirildiğini paylaşmıştım.

26 Ocak tarihindeki yazımın başlığı, Tahir Elçi’nin eşi, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili, Av. Türkan Elçi’nin ödül töreninde yaptığı konuşmanın içinden alındı. “Şiddete Başvurmadan ve İncitmeden Bir Hak Mücadelesi…”.

Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Av. Mahsum Batı’nın konuşması için şunu yazdım, 26 Ocak 2024 tarihinde.

 “Mahsum Batı’nın  konuşması, Türkiye ve Dünya’nın yaşadığı bu süreçte asla haber değerini ve etkisini yitirmez.”

Yazımda, o konuşmaya bu sayıda yer vereceğimi belirtmiştim, okuyanlar ve inceleyenler mutlaka anımsayacaklardır.

Konuşmanın paylaşmak istediğim bölümlerinde Av. Mahsum Batı şunları söyledi.

“Avukatlık hayatına başladığı 1992 yılından itibaren, faili meçhul siyasi cinayetler, gözaltında kayıplar ve yargısız infazlara karşı yürüttüğü adalet mücadelesi bilinen Tahir Elçi; 28 Kasım 2015’te Diyarbakır’da Dört Ayaklı Minare’nin önünde “Biz bu tarihi bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz” dedikten birkaç dakika sonra siyasi bir suikast sonucu hayatını kaybetmişti.

Siyasi cinayetler, ne yazık ki, insanlık tarihinde her zaman var olmuştur. Emperyalizmin güçlenmesi ile sistematik olarak kullanılan esaslı yönteme dönüşmüş, soğuk savaş dönemlerinde ve günümüzde de sıkça kullanılan bir politika hâline gelmiştir.

1990 yıllar; “faili meçhul” cinayetler gözaltında kayıplar, infazlar ve işkence uygulamalarının alabildiğine yaygınlaştığı, Türkiye tarihinin en karanlık ve acılı yıllarıdır. Savaş koşulları ile birlikte bütün temel hak ve özgürlükler askıya alınmıştır.

Bu dönemde; Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Vedat Aydın, Musa Anter, Uğur Mumcu, Ferhat Tepe, Ahmet Taner Kışlalı ve isimlerini sayamadığımız bir çok kişi faili meçhul bir şekilde öldürülmüştür.

1990’lı yıllarda, hukuk kurallarının tamamen rafa kaldırıldığı, “Gayri Nizami Harp”, “Kontrgerilla” yöntemlerinin tek yöntem olarak kullanıldığı bir süreç başlamıştır. Bu yöntem uzun bir süredir Latin Amerika ülkelerinde ve üçüncü dünya ülkelerinde açık bir şekilde uygulanan hukukun yok sayıldığı, savaş kurallarının geçerli kabul edildiği bir yöntemdir.

Böyle bir ortamda avukatlık hayatına başlayan; tüm hayatını faili meçhul siyasi cinayetler, gözaltında kayıplar ve yargısız infazlara karşı yürüttüğü adalet mücadelesine adayan Tahir Elçi’nin tahayyülü; savaşsız, şiddetsiz adil bir toplum idi.

Tahir Elçi Vakfı da; Tahir Elçi’nin aziz hatırasına sahip çıkmak, insan hakları ve demokrasi mücadelesini bıraktığı yerden devam ettirmek için kurulmuştur. Bugün vereceğimiz ödülün amacı da bu mücadeleyi devam ettirmek, ölümsüzleştirmektir.”

Av. Mahsum Batı’nın konuşmasında dile getirdiği “Tahir Elçi’nin hayali savaşsız, şiddetsiz adil bir toplum idi” sözleri, düşünce ve duygularımı, insanın tarihinin derinliklerine götürdü.

Sevgi, şefkat, hoşgörü, saygı, dostluk ve barış içinde yaşanacak toplumlar, ülkeler ve Dünya uğruna acaba, kaç milyon, kaç milyar insan silahsız ve şiddetsiz mücadele etmiş, hayaller kurmuş, ancak hayalleri gerçekleşmeden ölmüş veya öldürülmüştür. İsimleri bilinenler ve bilinmeyenlerin hayalleri, inanıyorum ki bizlere ulaşmış, umudumuzu arttırmıştır.

Canlılar doğar, yaşar ve ölür. Umutlar ise ölmez, yok olmaz. Çünkü umut, sevgi ve güvenle beslenir, yaşar ve ona asla şiddet işlemez.

Fotoğraf, soldan, Av. Mahsum Batı, Azime Arıkan, Av. Türkan Elçi ve Rıza Sümer.