Harf Devrimi: Türkiye’de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir.
Bahse konu Kanun, 3 Kasım 1928 günü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yeni Türk alfabesinin içeriği, Latin harflerini yazı sistemlerinde kullanan diğer ülkelerin alfabeleriyle birebir aynı olmayıp Türk dilinin seslerini karşılamaları amacıyla türetilmiş kendine özel Ç, Ş, Ğ, I, İ, Ö, Ü harfleri bulundurmaktadır. Ayrıca Q, W, X harfleri de Türkçe de kullanılmadığı için Yeni Türk alfabesine alınmamıştır.
Dil Devrimi: Türkçenin, Arapça, Farsça ve benzeri yabancı kökenli sözcük ile dilbilgisi kurallarından arındırılıp Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak, ulusal dili olarak yazı ile konuşma dili durumuna getirilmesini amaçlayan, 12 Temmuz 1932 tarihinde başlayan devrimdir.
Türk Dili Tetkik Cemiyeti Atatürk’ün isteği üzerine 12 Temmuz 1932 günü kurulmuş, 26 Eylül 1932’de de Birinci Türk Dili Kurultayı toplanmıştır. Cemiyetin yapması gereken çalışmaların başında sözlük hazırlamanın yanı sıra yazım kurallarını belirlemek ve kılavuz hazırlamak işi gelmekteydi.
Her iki devrimin ortak yürütülmesi ile kadim dillerden olan Türkçe hem konuşma ve hem de yazı dili olarak bu topraklarda yeniden egemen olmuştur.
Bu devrimlerin başarısı yapılan işlerin gerçekçi, bilimsel ve akılcı yönteme dayalı olması ile ilgilidir.
Bütün dillerde ana dile bağlı olarak bir “konuşma dili” bir de “yazı dili” vardır.
Dünya dilleri arasında, diğer dillere nispetle büyük oranda, konuşulduğu gibi yazılma ya da yazıldığı gibi konuşulma özelliğine sahip dillerin en önemlilerinden biri de Türkçedir. Bu özelliği, Türkçeyi diğer dünya dillerinden de ayıran en belirgin vasıflardandır. Konuşma dili ile yazı dili arasında yakınlığın çok büyük oranda olduğu diğer diller de, Türkçenin mensup olduğu, Ural Altay dilleridir. Bu ailenin en sistemli dili durumunda olan Türkçenin büyük oranda konuşulduğu gibi yazılma özelliğine sahip olan bu dillerin en başında gelmesi de doğaldır.
Türk kültür devriminin en önemli unsurlarından olan HARF, DİL VE YAZIM devrimleri cahil ve geri kalmış bir toplumun çağdaş uygarlık seviyesini kısa sürede yakalayabilmesinin önünü açmak için yapılmıştır.
Bu sayede okuma yazma öğrenmek ve öğretmek zor, zahmetli ve uzun zaman alan bir iş olmaktan çıkarılmış sadece çocuklar değil yetişkinlerde kısa sürede okuma yazma öğrenebilir hale gelmiştir.
Bu çerçevede başlatılan okuma yazma seferberliği yetişkinleri de kapsamış ve kısa sürede çok büyük bir başarı elde etmiştir.
Bakınız bu gün 5 – 6 yaşındaki çocuklar daha okula başlamadan önce kendi kendilerine okuma yazmayı sökebilmektedir. İlkokula başlayan çocukların çok büyük bir çoğunluğu ise daha ilk yarıyılda okuma yazmayı sökmekte, ellerine kitap gazete alıp okumayı başarabilmektedirler. Bu başarının sırrı yapılan harf, dil ve yazım devriminde saklıdır.
Günümüz araştırmalarında bir dilde okuma yazmanın kolay öğrenilmesi için ses-harf arasındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir. Ses-harf arasındaki ilişkinin kolay, kurallı ve sistemli olması, okuma yazmanın kolay öğrenilmesini getirmektedir. Yine dildeki seslerin her birinin az harfle yazılması dilin niteliğini artırmaktadır.
Türkçe dilinin gücü ile ilgili şu örneği verebiliriz: Uluslararası düzeyde “Hangi ülkenin çocukları dilini daha kolay ve erken öğreniyor?” düşüncesiyle bazı araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalarda Türkçenin erken yaşlarda ve kolay öğrenildiği ortaya çıkmıştır.
Berlin Freie Üniversitesinden Profesör Gisela Klann-Delius ve Christina Kauschke tarafından dünyadaki büyük dillerin öğrenilme sürecine ilişkin karşılaştırmalı bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada dünyada dilini en erken Türk çocuklarının öğrendikleri ortaya çıkmıştır.
Profesör Klann-Delius, çeşitli ülkelerden 800 dil bilimcinin katıldığı Uluslararası Çocuk Dili Araştırmaları Derneği’nin 10. Kongresinde, Türk çocuklarının 2- 3 yaşına kadar dil bilgisi kurallarına uygun konuştuklarını açıklamıştır. Alman çocuklarının ancak 4-5 yaşlarında temel dil bilgisi kurallarına hâkim olabildikleri, Arap çocuklarının ise dil bilgisi açısından doğru konuşmalarının yaklaşık 12 yıl sürdüğünü belirtmiştir.
Sonuç olarak rahatlıkla DİL ve HARF devrimimizi eleştiren, Türkçeyi yetersiz gören aklı evveller sadece boş beleş konuşmakta, safsata üretmektedirler diyebiliriz.