Şunun şurasında her genel ya da yerel seçimlerde toplumu bir hararet basıyor.
Ben 2024 seçimlerinden söz etmeyeceğim. Haziran 2011… Türkiye genel seçimlerin içinde kendini bulmuştu. Seçim harareti bacayı o tarihlerde de sarmıştı. Partilerde büyük telaş başladı. Başladı başlamasına da partileri bir “anket harareti” basmış bulunuyor.
O tarihlerde RTE, Türkiye’nin kıyı kentlerinin neden AKP’ye oy vermediklerini merak ediyor. Bunun için yapılan anketlerde yurttaşlara “tuhaf” diyebileceğimiz sorular soruluyor. Bu “tuhaf” soruların bir kaçını örnekleyelim: örneğin; “başörtüsünü üniversiteler yanında ilk ve ortaöğretim okullarında ve devlet dairelerinde serbest bırakacağını vaat eden partiye oy verir misiniz?” “PKK’lı teröristlere af ile Kürt açılımının devamı hakkındaki eğilimler...” “Kendinizi mezhep ve etnik köken olarak nasıl tanımlıyorsunuz?” soruları gibi soruların yanında daha neler neler soruluyor. Kamuoyunun nabzını tutmak için her siyasi parti ya da kurum anketlere başvurabilir. Anket yaptırabilir. AKP’nin yaptırdığı anketlerde halka sorulan soruları algıladığınızda insanlara tepeden bakan, onları baskı altına almayı hedefleyen, kurnazca bir telkincilik dayatmasını hissediyorsunuz.
Bu tür anketlerin sonunda oy oranı ne çıkarsa çıksın, ama toplumsal bölücülüğün ruhuna ve kötülüklerine davetiye çıkarılma olmuyor mu? Çağdaş yolu seçmiş, laik devlet düzenini ve Cumhuriyeti benimsemiş, iyi kötü eğitim almış, geçimini onuru ile sağlayan akıl ve vicdan sahibi her yurttaş AKP’nin niyetini açığa vuran bu tür anket ve söylemler karşısında elbette tedirgin olacaktır. “Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin kıyı halkı neden AKP’ye oy vermiyor?” sorusunun yanıtı gayet açıktır. Kıyı halkı genellikle okumuş, siyaseti ve siyasetçilerin söylemlerini yakinen izleyen ulusalcı, demokrat insanlardır. Sınıfsal bilinçlerinin yanında onurları da gelişmiştir. Şeyhin, şıhın, ağaların ve aşiret reislerinin, PKK, Hizbullah, El-kaide gibi terör örgütlerinin baskı ve şiddetinden çekinmezler. Olayların analizini iyi yaparlar. Oylarını kömür, gıda ve eşya karşılığında satmazlar.
AKP’ye oy vermeyen kıyı halkını öncelikle AKP’nin kendisine inandırması gerekir. Bunun da kıstasları vardır. Hem ülkenin bölünmez bütünlüğünü ve Cumhuriyetin olmazsa olmaz laiklik ilkesini tehlikeye sokan sebeplere ve sonuçlara prim vermeyeceksin hem de bu ilkelere ve Atatürk devrimlerinin daimi suçlusu olarak yakalanmayacaksın. Görünen o ki, AKP’ye oy vermeyen sahil kesimleri, kendilerini Cumhuriyetin sigortası olarak görmüş olmalarıdır. Aynı zamanda bu AKP’nin de güvencesi anlamına gelebilir. AKP’nin yaptırdığı ankette sordurduğu sorular aslında AKP’nin kurumsal iradesinin vazgeçemediği amaç ve hedefleri de gözler önüne seriyor.
O tarihlerde “Milli Görüş” çizgisinden vazgeçmeyen yapısıyla AKP, hem Necmettin Erbakan liderliğindeki çizgisinde ödün vermeyen “Milli Görüşün” ana partisi SP, hem de aynı çizgide yol alan Abdülkadir Şener liderliğindeki TP ve Numan Kurtulmuş liderliğindeki HAS parti ile seçimlerde kapışacaktır. O tarihlerde bir yandan ana muhalefet partisi CHP; öte yandan RTE’nin kafatası milliyetçiliği ile suçladığı MHP; AKP’ye kaptırdığı oylarını geri almak isteyen DP; kendisini Kürtlerin önderi olarak sunan “özerk Kürdistan” isteyen BDP seçimlerde ortalığı ısıtacaklardı. Yoğun bir kapışma olacaktı.
Ama AKP’nin yaptırdığı kamuoyu araştırmalarının bizdeki uygulaması biraz nabız ölçmek ama çokça telkin yapmak, insanların aklını çelmek esasına dayandırılmıştır. Anketlerde “Kendinizi mezhep ve etnik köken olarak nasıl tanımlıyorsunuz?” sorusu AKP’de hararetin yüksekliğini göstermiyor mu? Bugün de böyle değil mi?