HANİ, İBADET DE,KABAHAT DE GİZLİYDİ ?

“Her şeyin cılkını çıkarmak” diye bir söz var.Günümüzde olup bitene ne kadar da uygun düşüyor.İnançların da...

“Her şeyin cılkını çıkarmak” diye bir söz var.

Günümüzde olup bitene ne kadar da uygun düşüyor.

İnançların da içine işledi. Özlemle anıyorum, Annem derdi ki; “Oğlum yılanın bile yavrusu sevimlidir ama büyüdüğünde fark edersin zararını/zehrini” İlk bakışta yılanın yavrusu gibi sevimli görünse de zaman ilerleyip çeperi genişledikçe ne kadar yanlış olduğu daha net fark edilecek sanırım.

Sünni inanç çevrelerinde bu artık alışılagelmiş bir durum olarak gözler önünde. Ne kadar gelenek denip, bir yerlere bağlanmaya çalışılsa da öyle olmadığını biliyoruz. Ya da ben öyle biliyorum!

Herkesin bildiği bir atasözümüz vardır “İbadet de gizlidir, kabahat de” öyle mi oluyor ibadet ederken, hayır.

Davullar, iftar çadırları, beş yıldızlı otellerde verilen iftarlar, devlet ve belediye kasalarından keyiflerine göre yapılan harcamalar…

Peki kimin parasını kime veriyorsun? Toplumun her kesiminden topladığın vergileri toplumun bir kesimine kafana göre harcıyorsun. Vay efendim insanlarımız yardıma muhtaçmış. İftarda vereceğin bir öğün yemekle mi doyuracaksın. Sosyal devler olmanın gereğini yap, toplumu yardıma muhtaç etme.

Bu dışa vurma, yaptığını başkalarına duyurma merakı ve ihtiyacı Alevilerde de başladı.

Eğer doğruları söylemek istiyorsak, amacımız bağcı dövmek değil üzüm yemekse; İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmak zorundayız.

Son yıllarda; sosyal medyada bol fındıklı, fıstıklı yerli, yersiz zamanlı zamansız aşure pişirilip, kazanları paylaşılmaya başlandı.

Bunun nedeni; Sünni inancının Ramazan ayında yaptıklarına özenti mi? yoksa kendini ifade etme biçimi mi? ya da ikisi de mi? anlamak kolay değil.

Kolay olan ve anlamamız gereken bir şey var o da yapılanın yanlış olduğu. Elbette aşure pişirilecek, inancın yol gösterdiği şekilde, bir araya gelinecek ve bu bir şekilde afiş ve benzeri haberleşme araçlarıyla haber verilecek yakınlarımıza, mahalleliye eşe dosta. Köylerde eskiden ev ev dolaşılır haber verilirdi, ya da tellal çağırırdı, haberi duyurmak için. Şimdi öyle bir şey söz konusu olmadığına göre sosyal medyada paylaşılacak. Nasıl ki Cem ve benzeri ibadetler haber veriliyorsa bu da verilecek ama aşure tenceresini, aşure tabağını kapan sosyal medyaya koşarsa bu amacını aşmış, iş çığırından çıkmış olur. Dünyanın ya da kentin bir köşesinde aşure yapıp sosyal medya da paylaşıyor. Yahu arkadaş her şeyi bir tarafa bırak, ya canı çeker de ulaşamazsa insan. Bu yanıyla bile incelikten uzak, reklamını ve kendi egosunu tatmin etme durumu.

Bu yazıyı okuyan bazı okurlarım belki de kızacak, yanlış bulacak. Hatta böyle bir yazı yazmak sana mı kaldı diyecek. “Ben yazmazsam, sen yazmazsan biz yazmazsak nasıl çıkar doğrular ortaya” Koca Nazım’ın kemikleri sızlasın… Elbette böyle düşünen insanlara da yanlış olduğunu söyleme hakkım/hakkımız var, ama saygı çerçevesinde. Siz güzel dostlarla bir şiirimi de paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum. Dilim sürçmüşse af ola…

AŞURE

Tencereyi tavayı aldık düştük yollara

Bir aşure kalmıştı o da düştü dillere

İbadet gizli diye talkın verdik ellere

Ne değişti a dostum sen de reklam edersin

Aşureyi süsleyip sanallara gidersin

Kerbela’dan bu yana yana yana usandık

Bazen asi sayıldık it zulmüne dayandık

Gerçek YOL’u unutup yalanlara aldandık

Bektaşi’yiz a dostum neden Arap’ım dersin

YOL’dan çıkıp Arap’ın ardı sıra gidersin

Kuran hakmış öyle der sözüm yok sen gibiye

Öyle inandırmışlar iman eder Nebi’ye

YOL’umuz öğretimiz sadık kal der sevgiye

Sevgi bizim Y OL’umuz kimi taklit edersin

Kimin peşine düştün ardı sıra gidersin

Hikmet’im fazla yazma kırma bilgisiz Kul’u

Sen de biliyorsun ki yok bu işin okulu

Eğer herkes bilseydi terk eder miydi YOL’u

Biz insanız a dostum neden hep tanrı dersin

Tanrıyı yaratan sen bunu böyle bilesin