Nasreddin Hoca adamın birinden borç para almış. Sonra hocanın işler pek de yolunda gitmemiş, yoksulluğun da gözü kör olsun para yok, borcu günü gelince ödeyememiş.
Adam alacağı için Hoca’nın kapısını her gün aşındırmaya başlamış.
Bir iki derken yine bir gün adam borcunu istediğinde;
“Şu anda hiç param yok ama çok yakında ödeyeceğim” demiş hoca…
Adam üstelemiş “Söyle Hoca, ne zaman vereceksin, kimden bulup, nasıl vereceksin!”
Hoca yanıtlamış “Evin önüne çalı ektim!”
Adam şaşkınlıkla “peki, niye?” diye sorunca.
Hoca “Bizim evin oradan koyun sürüleri geçer, koyun sürüsü geçerken yünleri çalıya takılacak.”
Adam “Peki, sonra?”
Hoca “ Bizim hatun bu yünleri toplayacak, yıkayacak, tarayacak, eğirecek, dokuyacak, ben de götürüp satacağım.”
Adam şaşkınlıkla “Eee?” deyince.
Hoca “Ne e’si be adam, sordun ya, senin paranı da o zaman, öyle ödeyeceğim.”
Adam dayanamamış, sinirleri bozulmuş bu hikâyeye kasıklarını tuta tuta gülmeye başlamış
Hoca: “Seni gidi hâlden anlamaz, peşin parayı gördün ya nasılda gülüyorsun!” demiş…
Şimdi bu fıkrayı neden anlattım diye sorarsanız fıkrayı anlatmamın sebebi Erdoğan’ın cari açık kapatma hesabı, malum; Merkez Bankası faizleri düşürünce kurlar artacak, kurlar artınca ihracat artacak ithalat azalacak, dış ticaret açığı ve cari açık kapanıp döviz kazancı artacak, bu kurların ve enflasyonun artışını durduracak…
Bakın açık ve net olarak söyleyeyim bu hesap ancak Nasreddin hocanın çalı hesabı kadar gerçekçidir, ben de bu hesabı duyunca gülmekten katıldım.
Diğer yandan Erdoğan bir taraftan dıj güçler bize saldırıyor kurlar bu yüzden artıyor diyor diğer taraftan da kurlar yükselince biz dıj güçlere ihracat yapacağız, mal satacağız diyor.
Yahu a benim güzel kardeşim, dış güçlerin sana saldırdığı doğruysa o güçler senden neden mal alsın? Neden sana para kazandırsın?
Kimse beyefendiye bu soruyu sormaya cesaret edemiyor bile, zaten böyle bir soru soracaklar da Erdoğan’ın konuştuğu bu tip toplantılara davet edilmiyor.
Bakın sevgili okurlarım Türkiye’nin birinci sorunu üretmeyi bilmemesidir, üretmeyi bilmediği için birçok yaşamsal ihtiyacını ithal etmek zorundadır. Türkiye’nin en önemli sorunu ürettiğinden fazlasını tüketmesi bunu da dışarıdan borç alarak sürdürmeye çalışmasıdır.
Bu yüzden de Türkiye periyodik aralıklarla döviz ve borç krizlerine girer.
Bu gün olanda tam budur.
Bu kısır döngüyü kırmak ancak ve ancak çok ciddi yapısal reformlar ile mümkündür. Bu reformlar uzun zaman alacak, çok ciddi fedakârlıklar gerektiren, acı verici işlerdir.
Fakat asla pansuman tedaviler ile bu yapısal reformlar geçiştirilemez, geçiştirmeye çalışırsan zadece zaman kaybeder, krizi derinleştirirsin.
Erdoğan ve ekibi önce krizin nedenini doğru teşhis etmelidir, krizin nedenini doğru anlamadan sorunu çözmek, hiçbir şekilde mümkün değildir.
Ne yazık ki bu ekip bu gün yaşanan krizin gerçek sebeplerini idrak etmekten aciz bulunmaktadırlar, ham hayaller peşinde koşarak vakit kaybetmekte toplumun vakit ve enerjisini israf etmektedirler.
Görünen o ki bu kadro iktidardan gitmedikçe, olan biteni doğru anlayıp, doğru çözüm yöntemleri geliştirebilecek bir kadro işbaşına gelmedikçe Türkiye’nin bu yapısal sorunlarına çözüm yaratmak hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.