Müziğin sesi bazen bir çığlık olur, bazen bir ninni. Kimi zaman bir isyanın yankısı, kimi zaman bir annenin, babanın dilekleridir. Ama her zaman ruha dokunan, vicdanı dürten bir yanı vardır. İşte tam da bu noktada, Edip Akbayram ve Volkan Konak gibi sanatçılar birer ses değil, birer vicdan olarak karşımıza çıkar.
Edip Akbayram…
Korkusuzca, çekinmeden, yıllardır hak, hukuk, adalet diyen bir yürek. Onun sesi sadece bir mikrofonun içinden yükselmedi; o ses, miting meydanlarından, köy kahvelerinden, üniversite anfilerinden yankılandı. O, halkın acısını kalbine yük etmiş bir sanatçı. Kalp yarasına türkü yakarken, mücadeleye umut taşıdı. Sesindeki samimiyet, sözlerindeki içtenlik, onu milyonların gönlünde özel bir yere koydu. O sadece şarkı söylemedi; yüreğini açtı, halkın nabzını tuttu, halkın dili oldu.
Volkan Konak…
Karadeniz’in hırçın dalgası gibi… Hem asi, hem anaç. Hem dik başlı, hem şefkatli. Türkülerinde kimi zaman bir dağın yalnızlığı, kimi zaman bir annenin,babanın sesi gizlidir. Ama her zaman bir umut, her zaman bir isyan vardır. Eğitim ve öğretime verdiği destekle, sanatını sadece kulağa değil, geleceğe de işler. O, yurtsever bir ozan, devrimci bir gönül insanıdır. Besteleriyle halkının bam teline dokunur; çünkü bilir, o telden çıkan her ses bir yaraya merhem olur.
Bu iki sanatçı da gösterdi ki, gerçek sanatçı olmak; sadece sesiyle değil, yüreğiyle konuşabilmektir. Alkışın peşinden değil, halkın derdinin izinden gitmektir. Cesaretle, inançla, onurla…
Ve şimdi biz dinleyicilere düşen; onların şarkılarındaki direnci, sevgiyi ve umudu yaşatmak. Çünkü bir gün sessiz kalabilir en güzel şarkılar bile… Ama içten söylenmiş bir türkü, yüreklerde sonsuza kadar çalar.