HALK DİLİ

“Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir sözSözü pişirip diyenin işini sağ ede bir sözSöz ola...

“Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz

Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz”

(Yunus Emre)

Yukarıdaki mısralar halk ozanı Yunus EMRE’ye ait ne güzel söylemiş, bilerek konuşmak lazım, tartmak lazım ağzımızdan çıkmadan ve arkasında durmak lazım kulak kabartsınlar dinlesinler diye sonradan.

Türkçemiz dünyanın sayılı zengin dillerinden biri. Kurucu liderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bu konuda bizzat yaptığı ve yaptırdığı çalışmalar mevcuttur. Türk Tarihi Tetkik Cemiyetine paralele olarak 26 Eylül-04 Ekim 1932 tarihleri arasında ilk dil kurultayı direktifini verir ve 1934 tarihinde icra edilen ikinci kurultay sonrasında yapılan derleme çalışmalarına göre Türkçemizin 129.792 kelimeyi barındırdığı tespit edilir.

Atatürk’ün deyimiyle “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişiminde başlıca etkendir. Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Her zaman olduğu gibi yine iş işten geçmek üzereyken Cumhurbaşkanlığı Seçimi ikinci turu öncesi bir şeyin farkına vardık: HALK DİLİ. Eğitimi yüksek, entelektüel veya aydın kesimin kullandığı dil konusunda bir eksikliği olduğunu değerlendiriyorum. Söylemek istediğimizi, meramımızı bazen dolaylı olarak anlatmak, ima etmek işimize geliyor. İstiyoruz ki bizi dinleyen satır aralarını okusun veya okumaya gayret etsin. Bu bize biraz mistik geliyor. Dinleyici veya okuyucu anlamakta zorlansın ki biz onun gözünde bilen adam olalım, onun kuramayacağı cümleleri kuran veya kelimeleri kullanan.

Hâlbuki durum çok da öyle değil, bizi anlamasını istediğimiz halk günlük hayatta 300-400 kelime kullanıyor. Dikkatinizi çekerim bu ortalama değer. Kırsal kesimde bu rakam 100 kelimelere ancak geliyor.

Derdinizi millete anlatmak istiyorsanız, milli bir his geliştirmek istiyorsanız milletin anlayacağı kelimelerle kısa ve öz konuşmak gerekiyor. Ekonomik sorunlardan bahsetmek istiyorsanız, önce ekonomiyi anlatmayın veya teknik tanımları kullanmayın bu konuda referans Ekonomi Bakanıdır. Epistemolojik kopuş demeyin gülünç olur, ne dinleyen anlar ne okuyan. “Vatandaşın alım gücü düştü” demek ekonomide gelinen durumu özetlemez. Vatandaş beş parasız demek biraz daha anlamlı. Terörle mücadeleye devam edeceğiz söylemi yetmez, kanımız yerde kalmayacak, son terörist imha edilene kadar durmak yok v.b. söylem gerekir. Halen hapishanelerde bulunan tutuklular için mahkeme kararlarını uygulayacağız demek bir şey ifade etmez. Mahkeme kararlarına saygılıyız demek zaten verilen hükümler karşısında aynı kapıya çıkar. Siz istediğiniz kadar deprem doğal bir afettir, kader değildir, bizim yanlış tercihlerimizin sonucudur söyleminde bulunun bir şey ifade etmez. Tıpkı Soma’da olduğu gibi. Çünkü hayatı anlamlı kılan ölümdür. Ölüm ironik bir şekilde bize hayat umudu verir, kaçınılmaz ölüm başa gelmiştir, mal gitmiş can yitmiştir. Ancak geride kalanlar için hala ölüm bir gerçektir ve başa gelecektir. Onun için beyin bu gerçeğin üzerine süratle perde çeker. Yani buradan iktidar olanların aleyhine ekmek çıkmaz. Halk kulağı kanalı ile duymaz yüreği ile duyar. O halde doğrudan yüreğine dokunmak gerekir.