HALİL İBRAHİM TÜRKÜSÜ

Uzun yıllardır dağlarda doğa yürüyüşleri yapıyorum. Yine bir pazar günü ekip arkadaşlarımla yollardayız. Sabahın ilk saatlerinde hafif yağmurda çiseliyor.

Uzun yıllardır dağlarda doğa yürüyüşleri yapıyorum. Yine bir pazar günü ekip arkadaşlarımla yollardayız. Sabahın ilk saatlerinde hafif yağmurda çiseliyor.

Dağların ortasında yılan gibi kıvrılıp akan derenin kenarında aracımızın içinde kaptanın açtığı radyodan kulaklarıma gelen müziğin ve sözlerin etkisine kapılıp dağlara bakmaya başladım. Türkü de hazin mi hazin hüzünlü bir hayat hikayesinin şiiri ve notaları yeniden can bulmuş gibiydi.

İşte bu acı dolu ve hüzünlü hayat hikayesi Hali İbrahim’in hikayesiydi.

Fatsa’da dünyaya gözlerini açan Halil İbrahim, nasıl büyüdüğünü kendisi de anlayamamış. Gençlik yıllarında çok şık giyinen süsüne düşkün bıçkın gibi bir delikanlı olmuş. Atalardan gelen tamircilik işleriyle küçük dükkanında zaman geçiren evden işe işte evine giden bir genç olarak çevresinde sevilen sayılan biri olmuş.

Belinde de hiç ayırmadığı silahıyla gezer, herkes bu tutkusunu bilir ama görmemeye gayret eder olmuşlar.

Bu arada karşı köyden bir kıza âşık olur ve çok genç yaşta sevdiği kızı kaçırır. Karısıyla çok mutlu olurlar. Bu mutluluklarını iki çocukla taçlandırırlar.

Zaman çok hızlı geçer ve askere gitme zamanı gelir. Tam askere giderken eline ulaşan bir mektup, ömrünün geri kalan kısmını sonuna kadar etkiler. Mektubu gönderen kayın pederidir. Mektupta ”Kızımı ve torunlarımı bir gün elinden kurtaracağım“ yazılıdır. Halil İbrahim’in bu tehdit mektubundan sonra hayatı ve sevinci karalar bağlar. Bu moralsizlikle askere gider.

Askerde karısı ve çocuklarına her an bir zarar gelecek endişesi ve korkusuyla firar eder.

Köyünün yakınında orman içinde bir kulübe yapar ve evini gözetler. Bir süre sonra jandarmalar tarafından yakalanır. Ceza olsun diye bir direğe bağlanıp çok feci şekilde dövülür. Aklı bu arada kafasına yediği darbelerden dolayı gelip gider. Bu şekilde tekrar askere alınır.

Halil İbrahim askerliğini yaparken kayınpederi kızını ve iki torununu köyden alıp kendi yanına götürür. Kızını bir başkasıyla evlendirir.

Halil İbrahim askerden tezkeresini alır. Dünyası kararmış olarak evine döner. Çevresinde kimselerle konuşmaz, tam bir sessizliğe bürünür. Silahı belinde tam bir mecnun olur, dağ tepe dolaşır.

Uğursuzluk ve kötülük peşini bırakmaz. Evi yakılır, kurtarabildiği tek eşyası plakları ve gramofonu olur. Korku bilmez dağlarda dolaşır durur.

Yağmurlu bir gün tek sevdiği amcasının evine sığınmak ister, gece kimseyi rahatsız etmemek için samanlıkta sabahlar. Şikâyet üstüne samanlıkta jandarmalar Halil İbrahim’i göz altına alırlar. Ev sahibi amcası “haberimiz vardı bizi rahatsız etmemek için samanlıkta kalmış” derler.Şikayetçi olmazlar. Halil İbrahim bir fırsatını bulup jandarmanın elinde kaçar. Bir başka devriye karşıdan gelir. Halil İbrahim’in kaçtığını gören jandarma “Dur kaçma serbestsin“ deseler de Halil İbrahim duymaz. Olaydan habersiz jandarmanın silahından çıkan tek kurşunla Halil İbrahim başından vurulur, kanlar içinde bir kayaya yaslanır ve orda can verir.

Ölümünden sonra eşyalarını oğluna teslim etmek isterler ama çocuk babasını hiç görmediği için onun kötü biri olduğunu, kendilerini terk ettiğini söyler ve eşyalarını almadan gider.

Yıllar sonra tüm gerçeği öğrenen çocukları çok pişman olurlar ama iş işten geçmiştir artık.

Sabah doğa yürüyüşüne aracımızla dağların arasından geçerken kaptanın radyodan açıp dinlettiği şair “Dursun Ali Akınet’in “Halil İbrahim” türküsü beni alıp nerelere götürdü.

Dağda Kızıl Ot Biter

İçinde Keklik Öter

Eşkıyadan Da Beter

Uslan Be Halil İbrahim

Kıvırcık Saçlarına

Kar Düşmüş Uçlarına

Dağın Yamaçlarına

Yaslan Be Halil İbrahim

Derede Su Durulur

Daldan Köprü Kurulur

(Dal Köprüler Kurulur)

El Yerine Vurulur

Aslan Be Halil İbrahim

Müfreze Dağı Sarar

Dağda Kaçaklar Arar

Geçit Vermez Kayalar

Hızlan Be Halil İbrahim

Kıvırcık Saçlarına

Kar Düşmüş Uçlarına

Dağın Yamaçlarına

Yaslan Be Halil İbrahim