GÜZEL ÜLKEM HASTA

Başlığı görünce lütfen önyargılı olmayın ve yazının devamını da okuyun. Evet, bu ülke hasta. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor, tam bir şeyi düzeltmeye kalkıyorsunuz başka yerden bambaşka bir şey patlak veriyor. Her şey yarım, her şey yeniden yapılandırılmaya muhtaç.

Bu ülkede “ırk yetmezliği” var. Herkes kendi etnik kökeninin dışında kalanları sadece lafta seviyor, icraatta nefret ediyor. Bir coğrafyada, bir ailede doğmanın kendisine üstünlük sağladığına emin.

Bu ülkede “mezhep zehirlenmesi” var. En doğru dinin bizim dinimiz ve bizim mensup olduğumuz mezhep olduğuna eminiz. Mezhebimize göre cenneti garantilediğimiz konusunda bir gram dahi şüphemiz yok. “Diğerlerini” şeytan taşlar gibi taşlıyoruz. 

Bu ülkede “ eğitim alerjisi” var. Kesinlikle eğitilmiş insan istemiyoruz hele hele kendimizden daha eğitimli birine tahammülümüz yok. En fenası da, sadece kendi bildiğimiz eğitim tarzı ve sisteminin en iyisi olduğuna kanaat getirmişiz ve asla başka bir yolu düşünemiyoruz.

Bu ülkede “milliyetçilik yüksekliği” var. Kendi milliyetçiliğimiz dışında bir şeyi hayal dahi edemiyoruz. Kimimiz hilal bıyık bırakarak, kimimiz hükümete yanlayarak, kimimiz kaba kuvvet kullanarak kendi milliyetçiliğimizi diğerine ispat çabasındayız. Milliyetçiliğin aynı zamanda, bu ülkenin bütün değerlerine bağlılık olduğunu, hayvanına, doğasına, ormanına, suyuna da sahip çıkılması gerektiğine ikna olamıyoruz. Bayrağa laf edilince haklı olarak deliriyor, mültecilerin ülkeye zararlarına sakin kalıyoruz.

Bu ülkede “güvenlik paranoyası” var. Güvenlik deyince sadece sınırlarımızı korumak, toprak kaybetmemek ya da dün Kızılay`da olduğu gibi bombaların patlamamasını algılıyoruz. Oysa devletin en büyük görevi güvenlik sağlamaktır. Güvenlik dediğiniz şey de sadece silahla sağlanmaz. Verdiğin verginin gittiği yer konusunda devletine güvenmelisin, başına bir şey geldiğinde adalete güvenmelisin, çocuklarının geleceğinin garanti olduğuna güvenmelisin, liyakat sahibi olduğunda hakkın olan yere geleceğine güvenmelisin, ülkeye hizmet edenlerin ülkeye sadakatine güvenmelisin.

Bu ülkede “gelecek anksiyetesi” var. Kimse önünü göremiyor. Herkes endişeli, herkes mutsuz, herkes gergin. İntihar olayları almış başını gitmiş, millet sokakta park yeri yüzünden karşıdakinin kafasına sıkıyor, aileler parçalanıyor, mutluluğumuz tacize uğruyor, huzurumuza tecavüz, ekonomimizin içine ediliyor. Gazete sayfaları, internet siteleri, taciz, tecavüz, dolandırıcılık, şiddet haberlerinden geçilmiyor. Herkes rant peşinde. İyi dolandırıcıya “zeki” muamelesi yapılıyor.

Bu ülkede “saygı intoleransı” var. Kimse kimsenin kişiliğine, görüşüne, giyinişine, yaşayışına, tercihlerine katlanamıyor. En doğrusunun kendi yaptığı olduğunu düşünüp, diğerini lanetliyor. Kendi gibi olmayanın ortadan kalkmasını istiyor.

Bu ülkede “eleştiri fazlalığı” var. Kimse eleştiriye tahammül edemiyor ama herkes herkesi acımasızca eleştiriyor, karşısındakini dinlemiyor, dinlese anlamıyor, anlasa kendi davranışını değiştirmiyor.

Benim yalnız ve güzel ülkem hasta, hem de çok hasta. Irk yetmezliğinden, mezhep zehirlenmesinden, eğitim alerjisinden, milliyetçilik yüksekliğinden, güvenlik paranoyasından, gelecek anksiyetesinden, saygı intoleransından ve eleştiri fazlalığından muzdarip. Hangisini tedavi etmeye kalksak başka bir iltihap baş gösteriyor. Garip bir çağanozun içinde savrulup duruyoruz. Düzelir mi? Umarım. Haydi, kalın sağlıcakla.