Güzel Olmak Zorunda Değilsin!

Her köşe yazımda kadınların yaşadığı sorunlara değinmeye devam edeceğim. Çünkü her gün, her yerde, sessizce bastırılmaya çalışılan ama içimizde fırtına gibi esen bir gerçek var: Kadın olmak zor. Ve bunun en görünmez ama en yıpratıcı yanlarından biri de “güzel” olmaya zorlanmak.

Biz kadınlar, çoğu zaman kendimiz için değil, “onaylanmak” için yaşıyoruz. Beğenilmek, kabul görmek, alkışlanmak... Sanki bir yarışın içindeyiz ve ödülümüz "yeterince güzel" olursak verilecek. Ama ne yazık ki bu yarışın bir sonu yok. Çünkü her gün yeni bir kusur buluyorlar üzerimizde. Her yıl yeni bir "ideal kadın" profili çıkıyor karşımıza. Ve biz, o profillere uymak için kendimizden biraz daha uzaklaşıyoruz.

Önce saç rengimiz yetmiyor. Sonra burnumuz. Ardından cildimiz, kaşımız, kilomuz,
boyumuz... Biz kendimizi dönüştürdükçe, güzellik algısı daha da uzağa kaçıyor. Hep “bir tık daha” zayıf, “bir tık daha” genç, “bir tık daha” fit olmamız isteniyor. Ve biz de bu uğurda ruhumuzu törpülüyoruz.
Oysa kimsenin bize biçtiği bu kalıpları taşımak zorunda değiliz.

Düşünsene… Kadınlar, tarih boyunca sadece güzel değil, güçlüydü. Akıllıydı. Üretkendi. Hayatın yükünü sırtlayan, evini çeviren, çocuk büyüten, işe giden, karar veren, mücadele eden... Ama bugün, sadece dış görünüşümüzle var edilmeye çalışılıyoruz.

Yüzümüz değil sözümüz değerli olmalıydı. Ama ne yazık ki hala bir toplantıya girdiğimizde ilk önce kıyafetimiz, saçımız, makyajımız konuşuluyor. Ne söylediğimiz değil, nasıl göründüğümüz dinleniyor.

Ve artık yeter.

Bizi birbirimize benzetmeye çalışan bu sistemin dışında da bir hayat var. Orada kendine benzeyen, kendi gibi gülen, kendi gibi ağlayan, kendi gibi yaşayan kadınlar var. O kadınlardan biri olmak, en büyük özgürlük.
Yani...

Kendin gibi olmak, devrimdir.

Güzel olmak zorunda değilsin. Sevilmek için değişmek zorunda değilsin. Olduğun gibi görünmekten korkma. Çünkü sen en çok, kendin olduğunda güzelsin.