GÜÇ ZEHİRLENMESİ!..

Yazıya başlarken; Okurlarım ne demek istediğimi anlar! “GÜÇ ZEHİRLENMESİ” yazıp altına bir şey yazmadan bırakayım istedim, sonra da vazgeçtim. İnsan denilen varlığın o kadar çok iyi ve kötü yanı var ki bir çırpıda anlatmak da anlamak da pek mümkün değil.

Antik Yunan filozofu Aristo, boşuna dememiş, “İnsanın düşünen bir hayvandır” diye. İnsan iyi olduğu kadar da kötüdür, korkunç, karmaşık, karanlık, bencil, kibirli, narsist ve mazoşistlik elbette bunların tam tersi olan insanlar da var. Ama insana hayatı dar edenler, yani kötü olanlar daha çok hafızamızı meşgul ediyor.

Çocukluğumda büyüklerim: İyi sandığın bir insanın değişip değişmeyeceğini öğrenmek istiyorsan onu bir de zengin ya da mevki sahibi olunca gör derlerdi. Eğer arkadaş olacaksan güvenilir olup olmadığını öğrenmek için ya borç vereceksin ya da yolculuk edeceksin” derlerdi.

Bu sözlerin benzerleri, felsefeciler tarafından da söylenmiş ve tarihe geçmiş. Büyüklerin dilindeki söz de muhtemelen bu sözlerin kulaklarda kalan kısmıdır.

Yazar ve Şair, Rabindranat Tagore diyor ki; “Bir insanı tanımak istiyorsanız, onu büyük bir mevkiye geçiriniz.”

Filozof Konfüçyus ise “Yüksek bir mevkiye sahip olmadığından dolayı telaşlanma, ama o mevkiye layık olup olamayacağından dolayı endişe et” diyor.

Bu örnekler daha çoğaltılabilir. Gerçek şu ki: insanın iyi yetişmesindeki en önemli faktör, iyi bir aile, iyi bir çevre ve edindiği iyi bir kültürdür. Eğer bunlardan biri eksikse, kişinin eline; fırsat, para ya da herhangi bir üstünlük geçtiğinde gerçek özünü ortaya koyuyor.

Asıl azmaz, bal kokmaz, sözünün sözlük anlamında şöyle yazıyor: “Bir kimse ya da şey ne denli biçim değiştirirse değiştirsin, aslındaki özünü, biçimini yitirmez; kişi soyunun özelliklerini taşır, soyluluğunu gösterir, korur.” Yukarıdaki örnekler de bu düşünceyi doğrular niteliktedir.

Peki neden güç zehirlenmesi yaşayan bunu kabul etmez, ya da farkına varmaz? Çünkü orada da kibir devreye girer.

“Kibir, sözlük anlamına bakıldığında “Kendini aşırı beğenme, büyüklenme, kendini yüksekte görme” olarak açıklanmış.

Bireylerdeki kibir ve güç zehirlenmesi, dar çevresine zara verir. Yöneticilerdeki güç zehirlenmesi toplumun tamamını etkiler ve hem ekonomik hem de hukuksal olarak hayatı yaşanmaz hale getirir. Mussolini, Hitler ve daha pek diktatör gibi.

Kibir, Narsizmin tanımı içinde yer alan bir sözcük. En açık hali ile körlük kendi sesinden başkasını duymama hali. Toplumda sık görülen kibirli insanın, maddi, manevi durumu ne olursa olsun en iyi bilen, en büyük olduğuna inanan bir kimlikte de karşımıza çıkar. Özgüven eksikliği, yetersizlik ve özdeğer eksikliği olan kişiliklerde çevresel faktörler kibirlilik yaratır.

Ekonomik durumun değişmesi, meşhur olmak, ortamdaki ihtiyaca denk düşen bir beceriklilik durumları bu etkenlerden bazılarıdır. Çok ama boş alkış alan kimlikler, en beğenilen en büyük olma yanılgısı yaşarlar. Sonrası yanındaki insanların var oluşlarına ilişkin körlük, empatiden, nezaketten uzaklaşma, insan duygu ve ihtiyaçlarını okumadan uzaklaşma gibi davranışlar görülür.

Daha rasyonellikle şekillenen duyarlılıklar görülür ki bu samimiyet duygusunu yitirten bir durum oluşturur. Kabalık, benim dediğim ve benim haklılığım üzerine kurulmuş bir işlev halini alır. Sevgiyi alma ve verme dengesi bozulduğundan; belki çok çalışkan olabilirler hatta başarılı insanlar da olabilirler, ama sevilmez daha tek başına bir hayata geçiş yaparlar. Sonra da tek başınalığı kendileri seçmiş gibi üzerinde tepinirler. Halbuki, tavırlarını, davranışlarını kibirlerini gören insanlar onlardan uzaklaşmışlar ve o nedenle yalnız kalmışlardır.

Çok sevip değer vermek de yukarıda sözünü ettiğimiz (Ekonomik durumun değişmesi, meşhur olmak, ortamdaki ihtiyaca denk düşen bir beceriklilik durumları) gibi kişilerin kibrini, narsist yanının ve şımarıklığının ortaya çıkmasına neden olur. Bu tip insanlar; hep haklı, hep doğru ve hep vericidir! “Kendilerince” Bu kişilerin böyle olmasının nedeni çevresindeki insanlardan kaynaklıdır. Çünkü; kırma, üzme kaygısıyla ya da saldırganlığı nedeniyle veyahut başka bir nedenle uyarmazlar, uyaramazlar.

Bu durumdaki kişilerin; verilen her anlamdaki değeri anlamaları gerekirken, o sevgiye, verilen değere karşılık vermeleri gerekirken görmezden gelirler, yukarıda da sözünü ettiğim gibi “kör olurlar.”

Bükemedikleri bileği öpmek yerine, kırmaya yeltenmeleri, o kişileri daha da sevimsiz yapar.

Ne dersiniz?