GÖSTERMELİK YAŞIYORUZ!

Geçtiğimiz hafta, önemli bir basın kuruluşunda çalışan bir meslektaşım beni aradı ve aynen şunları söyledi; “ Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde Filistin için kılınan gıyabi cenaze namazında, neredeyse hiçbir milletvekili yoktu ama vekillerin çoğu yemek için meclis lokantasındaydı, ben bunu çalıştığım yerde haber yapamam ama sen yazar mısın?” Elbette yazarım dedim ve Filistin olayı özelinde değil ama genel olarak ne kadar da göstermelik yaşadığımızı düşünmeye başladım.

Göstermelik yaşadığımızın en önemli göstergesi kanunlar, yönetmelikler ve genelgeler. Hukukçu değilim ancak sanıyorum ki, hemen her duruma karşı yazılmış bir kanunumuz, yönetmeliğimiz vardır. Oluşan kanun boşlukları da belirlendiği anda bir şekilde düzeltiliyordur. İyi, hoş da asıl soru şu; adalete kayıtsız şartsız güveniyor muyuz?

Kanun dediğiniz şey temelde cümleler bütünüdür. Bir yere yazılır, yayımlanır ve yürürlüğe girer. İyi de, uygulanır mı? Ya da şöyle sormak daha mantıklı, uygulanıp uygulanmadığı kim tarafından, nasıl denetlenir? Bizim en büyük sorunlarımızdan biri budur. Her şey kâğıt üzerinde vardır ancak çoğu şey uygulanmaz ve denetlenmez. Bu noktada, “İyi de güzel kardeşim siyaset tam da bu işe yarar” diyenleriniz için birkaç söz hatırlatayım, ilki yakın, çok yakın zamandan; İçişleri Eski Bakanı “siz uygulayın, kanun arkanızdan gelir” demedi mi? Rahmetli Özal`ın “anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz” sözü unutuldu mu? “Benim memurum işini bilir” ne demekti? Kanun ve kural dediğiniz şey hediye değildir, kişiye özel olmaz. Ahmet için kanun olan şey, Mehmet için sıradan bir kâğıt parçasıysa o memlekette işler yürümez. Yani yürür de işte ancak böyle yürür.

Kanun koyucu eşitlik refleksiyle davranır ancak eninde sonunda iş, yürütücü olan insana kalır. O insanın mayası bozuksa eğer, işine geldiği gibi kanunu uygulamaya başlar. Nalıncı keseridir yani, hep kendine yontar. Eşinin dostunun ya da kendisine rüşvet verenin lehine uygular kanunları. Sonuçta insandır ve kusurludur, yanlış yola düşer şeklinde düşünülebilir, iyi de bunun sorumlusu sadece mayası bozuk olan o insan mıdır? Yapanın, amiri, müdürü, başkanı, yok mudur? Bu amirlerin görevi denetleme değil midir? Denetleyeni denetleyen, yargı yok mudur? Günümüzde yargıya kayıtsız, şartsız güven var mıdır? Peki, yargıya güvenilmeden nasıl yaşanır? Dinimizdeki ahiret inancının bu denli güçlü olmasının bir sebebi de, bu dünyada uygulanmayan adaletin, hak divanında mutlaka yerine geleceğine dair olan büyük beklenti değil midir?

Kanun, sadece birilerinin lehine uygulanırsa “adalet” ölür. Adalet ölürse, devlet ölür, devlet ölürse, toplum ölür, toplum ölürse, kültür ölür, kültür ölürse asimilasyon başlar, asimilasyon başlarsa; ırkı, rengi, inancı, mezhebi ne olursa olsun insan köleleşir, kim güçlüyse onun dümen suyunda giden bir asalak olur. Demem o ki, en çok sahip çıkmamız gereken şey adalettir. Adalet olmadan refah ve huzur olmaz. Fuzuli`nin dediği gibi; selam verirsiniz, rüşvet değildir diye almazlar.

Elinde teraziyle, gözü kapalı olan tanrıçaya, göstermelik olarak sahip çıkmayın. Her şeyi bırakıp onu korumak için çalışın. Haydi, kalın sağlıcakla.