Gördük mü, Görüyoruz!

Meslek hayatım boyunca yüzlerce bakan, onlarca Milli Eğitim Bakanı gördüm. Ancak, böylesine de ilk defa şahit oluyorum. Bir Milli Eğitim Bakanı, öğretmenleriyle bu kadar kavgalı, bu kadar sorun yaşar mı? Yaşarmış gördük.

Bir Milli Eğitim Bakanı, etrafına topladığı öğrencilere, öğretmenlerini şikayet eder mi? Edermiş gördük. Bunlar ilk kez şahit olduklarımızın sonuncusu. Yıllardır okullara, bir kalıp sabun koymayı beceremeyip, onu da velilerden bekleyen, çocuklara birer elma dağıtmayı beceremeyenlerin teslim aldığı Milli Eğitim Bakanlığı olur muymuş? Olurmuş onu da gördük.

Milli Eğitim yeni dönemine, birçok sorunla birlikte adım attı. 19 milyon öğrencinin ders başı yaptığı eğitim sistemimizde, yine 50-60 kişilik sınıf mevcutlarına şahit oluyoruz. Ders sıralarına üçerli gruplar halinde oturan öğrencilerin, öğretmenlerinden ne kadar yararlı olabileceklerini varın siz düşünün. Ülkemizde 4 milyon çocuğumuz ikili öğretimde ders görüyor. İkili öğretim oranı ilk okullarda yüzde 40 olurken, orta öğretimde yüzde 36.5’e yükselmiş durumda. 30 kişi ve üzerin dersliklerde öğrenim göre öğrenci mevcudu da 5 milyona yaklaşmış.

Öğrencilere bir öğün yemek, vaadi de aradan geçen bunca yıla rağmen bir türlü yerine getirilmiyor. Hepi-topu 190 milyar liradan söz ediyoruz. Yine kaynak yok diyecekseniz, vergilerini affettiğiniz iş adamlarına dönün bir bakın. Sadece 700 küsur milyar lira yine tek kalemde silindi. Bu yılki bütçede, 3 trilyon liradan fazla vergi alacağının yok sayılıp silineceğini görmedik mi?

Normal kadrolu öğretmenlerimizin yanı sıra bir de ücretli öğretmenlerimiz var. Sayıları yüz bine ulaştığı ifade ediliyor. Asgari ücretin yarı bedeline ders veren bu öğretmenlerimizin aldıkları ücret, verdikleri derslerle orantılı. O ay tatil çoksa aldıkları ücrette o oranda azalıyor. Oysa, şunu sormaktan kendimi alamıyorum. Madem ki, bu öğretmenle ihtiyaç var, neden onları da diğerleri gibi kadrolu öğretmen yapmıyorsunuz? Çok mu zor, yoksa bütçede kaynak mı yok?

Özel okul öğretmenlerimizin durumu ise tam bir kölelik düzeni. Asgari ücret veya, çok az üzerinde bir ücrete mahkum edilen öğretmenlerimizin hakkını savunması gerekenler, onlarla kavgalılar.

Ülkemizde önemli bir çoğunluk yokluk, yoksulluk ve fakirlik içinde. Her geçen gün derinleşen yoksulluğun vatandaşları getirdiği noktalardan birini de eğitim hayatından vazgeçen çocuklarımız oluşturuyor.

Türk Eğitim Derneği’nin (TED) Düşünce Kuruluşu TEDMEM geçtiğimiz yıla ilişkin bir rapor yayınlamış. Bu rapora göre zorunlu eğitim çağındaki 612 bin 814 çocuk, ekonomik gerekçelerle geçen yıl okulu yarım bırakmış. Okulu terk oranı yüzde 38.4 gibi çok yüksek bir boyuta ulaşmış. Ortaöğretimde, 2022’de 284 bin 68, 2023’te 452 bin 672, 2024’te 612 bin 814 öğrenci eğitim hayatına veda etmiş. Bu yıl için sayının 1 milyon olacağı hesaplanıyor.
14-17 yaş grubunda eğitim hayatını sonlandıranların hemen hemen tamamı evinin bütçesine katkıda bulunmak üzere bulabildikleri, sağlıksız ortamlarda çalışma hayatına atılıyorlar.

Özetle; Milli eğitimin önünde birikmiş dağlar kadar sorun varken, bütçe kaynaklarını çeşitli adlar altında derneklere ve cemaat yapılanmalarına aktarıldığı TBMM kürsüsünden dillendirilen bir bakanlığı bundan daha başarılı olabileceğini beklemek hayalden öte bir anlam taşımıyor. Önünde bulunan “MİLLİ” kelimesini, kelime anlamından öte değerlendiren bu zihniyetle gelebileceğimiz en son noktaya ulaşmış bulunuyoruz.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca, öğrencileri zorunlu olarak imam hatiplere yönlendirmeye çalışan, sınıflara din adamı kisvesi altında, gerekli eğitim ve donanımdan yoksun insanları, küçük öğrencilerin karşısına dikenleri ne tarih affedecek, ne de bu ülkenin aydın insanları.