GÖNÜLLERİ KIRMADAN, HAYDİ…

Siyasal parti üyeliği, derneklerde olduğu gibi tamamen gönüllülüğe dayanır. Bir insanın dernek veya parti üyesi olma kararı vermesi için ilgili yasalarda yer alan amaç ve işleyişi benimsemesi gerekir.

Derneklerin ve derneklerce oluşturulan federasyon ve konfederasyon gibi tüzel kişilikli üst birliklerin ve siyasal partilerin tüzüklerinde amaçları, çalışma konuları ve iç işleyişleri, ilgili yasaların belirlediği kapsamın dışına çıkmadan farklı olabilir. Bu farklılık, dernek veya siyasal partilerin birbirlerinin varlığına saygı göstermelerine ve dostluk anlayışı içinde iletişim kurmalarına engel olmamalıdır.

Bir kez daha yineliyorum, aileden başlayarak tüm kamu, özel, yerel ve özel kuruluşlarda, okullarda ve üniversitelerde sevgi ve dostluğun öneminin işlenmesi, hatta sağlanması, insana, hayvana, çevreye ve doğaya yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için zorunludur. Türkiye topraklarında ve Dünya genelinde silahlı veya silahsız çatışmalardan uzak yaşanması, eksiksiz demokrasinin ve barışın sağlanması; siyasal partilerde, dernek, vakıf ve üst birliklerinde, oda, baro ve birlik gibi meslek örgütlerine, topluluk ve kent konseylerinde bulunan gönüllü insanların kendi içlerinde ve aralarında kuracakları iletişim ve dayanışmaya bağlıdır.

Bu nedenle, içinde şiddet barındırmayan farklılıklara karşın, siyasal partiler başta olmak üzere demokratik kitle örgütlerinin üyeleri ve yöneticileri, birbirlerinin varlıklarına saygı duymalı, birbirlerini üzecek söylem ve eylemlerden kaçınmalıdır. Çünkü, kullanılan dil, öncelikle bulunulan makamlardan güç alarak yapılan adaletsizlikler, yargı veya devlet olanaklarını kullanarak hakların çiğnenmesi, böyle süreçlerin insan ömrü açısından uzun sayılabilecek zamanı kapsaması, mutsuz bireyden mutsuz, sevgi, dostluk ve barışın sağlanamadığı topluma ve ülkeye gidişi hızlandırır.

İçinde şiddet barındırmayan tüm siyasal görüşlere ve inançlara saygılı bir insan olarak bir kez daha, ancak gerçekten üzülerek, bugünümüz ve geleceğimiz için çok büyük kaygılar taşıyarak belirtmek istiyorum ki Türkiye, gönüllerin kırılması sürecini yaşıyor.

Gönüllerin kırılması süreci ile ilgili çok sayıda örnek verebilirim. Bu yazıda, siyasal alanda vermek istiyorum örneği.

İktidarda Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye adlandırılan bu yapıda, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Bakanlar Kurulu üyeleri milletvekili değil. Türkiye Anayasasına göre, Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasal partinin genel başkanı olabiliyor. Hükümet, Genel Başkanlığını Devlet Bahçeli’nin yaptığı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından destekleniyor.

Türkiye, 2025 yılının Mart ayında, Cumhuriyet Halk Partili (CHP) belediye başkanlarına ve çalışanlarına karşı yargı yolu ile gözaltılar ve tutuklamalar sürecine girdi. Suçlamalar ağırlıklı olarak, yolsuzluk, rüşvet alma, kamu malına zarar verme üzerinde. Gerekli oldukça yazılarımda bu sürecin sonuçlarının mutlaka yazılacağı ve yazılması gerektiğine değiniyorum. Çünkü, bu ağır suçlamaları başlatanlar, sürdürenler ile suçlananlar, sürecin sonunda tarihin ve gerçek tarihçilerin Bu yargı, gerçeği tam yansıtsa bile ne yazık ki, çekilen acıların, korkuların, haksızlıkların, sıkıntıların, zorlukların, özlemlerin, dökülen gözyaşlarının, yitirilen ayların, yılların ve kaynakların kişilerde, ailelerde, toplumlarda, ülkede ve Dünya’da yarattığı olumsuzlukların izlerini silemeyecektir.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in önderliğinde, aylardır süren tutuklamalara karşı iddianamesi hazırlanmamış suçlamaları kabul etmeyenlerce eylem niteliğinde mitingler düzenleniyor, geniş halk kitlelerinin meydanlarda toplanması başarılıyor. Tutuklu belediye başkanları ve çalışma arkadaşları suçsuz oluklarını, iftiraya uğradıklarını ve sürecin sonunda, kendilerine haksızlık yapanların mahcup olacaklarını belirtiyorlar.

Gerçekten CHP süreci çok iyi yönetiyor ve toplumun büyük kesimi, tutuklu olan belediye başkanlarının ve çalışma arkadaşlarının suçsuz olduklarına inanıyor. Ayrıca, halkın CHP’ye desteği ve güveni artarak sürüyor. Kamuoyu araştırmalarında CHP, yüzde 35’i aşan halk desteği ile 1. Parti konumunda.

Bazı televizyonlarda CHP’ye ve belediyelerine yönelik suçlamalara inanmadığını ve orantısız devlet ve medya gücünün kullanıldığını söyleyen çok sayıda gazeteci, uzman ve bilim insanı da CHP’nin şiddetsiz yöntemlerle alanlara çıkışını ve direnişini büyük bir başarı olarak niteliyor.

Ancak, 2. Dünya Savaşının ortalarında dünyaya gelmiş bir insan olarak ilk kez, iktidar partisi ve destekçilerinin ana muhalefet partisine ve tutuklu belediye başkanlarına karşı gerçekten çok ağır suçlamalar yaptıklarına tanık oluyorum. Üstelik, belediye başkanlarının aylardır tutuklu olmalarına, iddianamelerin hazırlanmamasına ve yargılamanın başlamamasına karşın AK Parti ve MHP Genel Başkanları veya sözcülerinin yaptıkları ağır suçlamaları ülkem, üstünde yaşayanlar ve gelecekte doğacak olanlar için kaygı ile karşılıyorum.

Türkiye’yi evi, üstünde yaşayanları ailesinden ve içinde şiddet barındırmayan farklılıkları doğal zenginlik kabul eden bir insan olarak da yazılarımda, sevgi, saygı ve dostluk dilinin kullanılmasını öneriyorum. Gönülleri kırmayalım. Çünkü, yaşamak için gönüllerin varlığı ilk zorunluluktur. Gönüller olmadan asla. Bendeki gönülle gurur duyuyorum. Çünkü bu gönülde, geçmişte yaşamış ve bugün yaşamakta olan hiç kimseye kin ve nefret yoktur. Ne mutlu bana.

AK Parti ve MHP sözcülerinin, CHP veya başka bir partinin tüzel kişiliğine, Genel Başkanına, belediye başkanına veya bir üyesine karşı yaptıkları suçlamalar, kullandıkları kelimeler, aynı zamanda üyelerini ve seçmenlerini olumsuz etkilemekte, üzmektedir. Korkarım ki toplumsal sevgi, dostluk, güven ve barışa da zarar vermektedir.

Her zaman “Aynı gemideyiz” denir. Ne aynı gemisi, “Aynı evdeyiz, evin adı Türkiye, hatta Dünya” diyorum.

Haydi, aynı evde yaşayan, kadın-erkek gönüllü insanlar, kahvehaneleri, hastaneleri ve hapishaneleri dolu olmayan, tutuksuz yargılamaya öncelik verilen, kamuda, yargıda, basında ve toplumun her kesiminde sevginin, dostluğun, inançlara saygılı laikliğin, demokrasinin, adaletin, bilimselliğin, huzurun, mutluluğun ve güvenin yaşandığı Türkiye ve Dünya için her yerde ve her zaman birlikte, dayanışma içinde. Gönülleri kırmadan, haydi…