GERİCİLİK KUŞATMASI

Gerici ile yobaz arasında pek fark yoktur. Yobaz din konusunda başkalarına baskı yapmaya yönelir. Dinsel bağnazlığı aşırılığa vardırır. Gericinin rotası da yobaza benzer. Yanlış da olsa doğru da olsa her hangi bir düşünceye, bu düşüncenin şekil ve esaslarına saygı duymak gerekir.  Ne var ki gerici ve yobaz hiçbir düşünceye saygı göstermez. İnandığı ve savunduğu düşüncesine körü körüne bağlıdır. Hoş görüye inançlarından yer yoktur.

AKP iktidarının 22 yıllık iktidarı döneminde gericiler ve yobazlar Türkiye’yi halkı kuşatma altına aldılar  Devletimizin etkinliklerini planlayan RTE ve ekibi Devlet Bahçeli ile bir olup 100. Yıl kutlama programlarına aydınların ve Atatürk İlke ve Devrimlerine inanan halk yığınlarının beklediği düzeyin yanından bile geçmediler.

Bunun gerekçelerini uzun uzadıya gerek yok…

Bir yandan kimi TV’lerin ve gazetelerin o güne özel tasarlanan birinci sayfada, yayınladıkları özel ekler, makalelerle, açılan sergiler, konserler, gösteriler, etkinliklerle kutladılar. Cumhuriyet’in 100. yaşını gururla kutlarken, ne yazık ki gericiliği ve yobazlığı refleks haline getirmiş çeşitli kişi ve “kurumlar” yine her türlü çamuru atmaktan geri durmadılar. Cumhuriyetin 100. yılda da Atatürksüz hutbe ile karşımıza çıkan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuranın Mustafa Kemal Atatürk olduğunu aklına bile getirmiyordu.


Gericiliğin ve yobazlığın ticaretini yapanlar halkın ne olduğunu pek anlamadığı ÇEDES’i devreye sokuyorlardı. Hemen ardından “Gençliğe Değer” projeleri yutturmacasını devreye sokarak, okulları artık öğretmenden çok din görevlisinin bulunacağı ve adeta bilim karşıtı bir geleceğin hazırlanacağı bir kumpasa dönüştürenler gericiler ve yozbazlardır.
Laik eğitime doğrudan darbe vuruluyor.

Eğitimde öğrenciler artık gericilere ve yobazlara emanet ediliyor. RTE ve ekibi, Milli Eğitim Bakanı pansiyonlara, yurtlara tarikatlar doğrudan egemenlik kuruyordu.  Ekonomik mali imkânsızlıklar nedeniyle simitler bile “askıya” taşıyor.
Gericiliğin ve yobazlığın ayyuka çıktığı bir ülke konumuna gelen Türkiye’de “Osmanlı kaybetmedi, laik denen köpekler kaybetti o toprakları. Laikliği getiren köpekler, onlar kaybetti” diye atıp tutan gerici ve yobaz dönerci, “verem olmuştur” gerekçesiyle serbest bırakılıyor.

Şu işe bakın ki bu tehlikeli ve bulaşıcı hastalıkla yiyecek içecek ve döner satmaya devam ediyor. Bu gün Türkiye’de kendisinin eş ve çocuklarının geleceğini düşünen her yurttaşın “Türkiye’de laiklik tehlikede değildir” masallarına inanmaması gerekiyor.
Atatürk’ün kendilerine Türkiye’yi emanet ettiği gençlerin, ülkeyi terk etmek yerine gerici ve yobaz kişi ve örgütlerle mücadele ederek, gericilerin ve yobazların toplumu uyutan psikolojiden hızla uzaklaşması gerekiyor.
Bu nedenle Atatürkçü Düşünce Sistemini savunan örgütlerin, bu yolda yürümek isteyen ve yürüyen tüm siyasi partilerle gerçek anlamda işbirliği yapmaları gerekiyor.


Şeriatçı devlet düzencilerinin, gerici ve yobazların örgütlendiği tarikatların toplumu kuşatma zincirini yine toplumun kendisi kıracaktır. Sermaye sınıfının emekçi halk yığınlarını sömürmesine son vermek yine emekçi halk yığınlarının örgütlü mücadelesi ile son verilecektir. Rekabet yerine işbirliğinin, kar yerin sosyal hizmetin düzenlendiği bir sisteme gerçiler ve yobazlarda günümüzde destek veriyor. Toplumu gerçek hassasiyetleriyle buluşturmak, toplumda ciddi bir özgürlük ve bağımsızlık halkası oluşturmak yine toplumun kendisine düşüyor. Ama şunu da belirtmek istiyorum; aslında AKP ve küçük ortak MHP’nin mecliste anayasaya aykırı çıkardıklar sözde yasalarla ilgili “Yüksek yargı dediğimiz bir mahkeme bizim onayladığımız kararları veriyorsa meşrudur, vermiyorsa gayri meşrudur” şeklinde baktıkları ortadadır