Gerçek ve Yalan Arasında

Siyah ve beyazın ortasında, bu birbirini yaratan iki zıtlığın arasında, yek diğerine geçiş için yükselip alçalan bir grafikte yaratılır gri…
Ve o gri, esasında tüm hayata denk düşer.
*
Yaşıtlarımın yaşadığı sıkıntıların boyutunu anlamak için yaptığım araştırmada, elde ettiğim bulguların ortaya koyduğu yalanlar beni bu yazıyı kaleme almaya itti.
O yalanlar, gençlerin yaşadığı sıkıntıların üzerine inşa edilmişti. Gözümüzle gördüğümüz, her nefeste ağırlığını hissettiğimiz her şey, sayıların yalan söylemeye ikna edilmesiyle sanki geçmişti.
Gençleri intihara sürükleyen sebeplerin üzeri yalanlarla kapatılmıştı.
Sanki, birkaç sayı, birkaç yandaş tüm bu kötülüğü yok edecekmişçesine…
Bu yalanlar, insanı insanlıktan soğutan şeylerdi.
*
Genç işsizliği son 20 yılın en düşük seviyesine gerilemişti!
*
Bir mimar arkadaşım var. 5 aydır sabah akşam sürdürdüğü iş arama sürecini nihayete erdirdi. Her bir gün daha da azalan umuduyla ve tatlı sözlerin yarattığı umudun verdiği sarhoşlukla geçen günlerinin ortasında sonucu az çok kestirmişti. Ama denemeyi bırakmadı ve sonuçta, yenildi.
Bir kız öğrenci, beş senesinin verdiği ve birçok seferinde 48 saat uyku uyumadan verilen görevleri yerine getirdiği bu serüvenin sonunda, kendi mesleğine en uzak yerlerde çalışmaktan başka çare bulamadı.
Çünkü iş, yok!
*
Bir avukat arkadaşım var. 1,5 senedir sürdürdüğü asgari ücretin 1/6’sı oranındaki stajından canına tak ettiği için artık ayrıldı. Hoş, ayrıldığı günden bu yana çok üzülerek anlattığımız “günde bir dolara çalışan afrikalılardan” daha az gelire sahip. Yeni bir iş bulamadı ve zaten çoktan aramayı bıraktı.
Çünkü iş, yok!
*
Bir eczacı arkadaşım var. 5 senelik yoğun okul hayatının ardından yine beş aydır kapı kapı gezmekte… Tek ihtiyacı, tonlarca açılan ve Türkiye Eczacılar Birliği tarafından sürekli olarak “bu kontenjanlar çok fazla, lütfen azaltın!” uyarılarına kulak asmayan çok bilgili iktidar sahiplerinin getirdiği yeni zorunluluk, ‘yardımcı eczacılık’ günlerini geçirebileceği bir iş…
Sonuç mu? O da yok! Memleketinde bu işi yapabileceği eczane yok, büyükşehirlerde kirasını karşılayabileceği bir ücret yok!
*
Bir matematik öğretmeni arkadaşım var. Türkiye’nin en iyilerinden birinden çıkma… Hoş, tüm bu arkadaşlarım, ne kadar küçük de olsa bir ilin en yüksek puanlı fen lisesinin öğrencileri… Hem de bugünkü gibi %7-8’le alan liselerden değil. Yüzdelik dilimi %1.72’yle yani kendi yılında doğmuş 1 milyon bebeğin en başarılı 15 bin kişilik öğrenci listelerinden.
Hepsi, Gazili- Hacettepeli- Ankara Hukuklu…
Eğer birisi öne atılıp, ‘demek ki başarısızlar’ diyerek savunmaya geçecekse… Evet hepsi en başarılı birkaç okulun öğrencileri.
‘Daha ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız?’ diye soran çocuklar bunlar.
Kimse, bu ağırlığın altında ezilenleri, işsizlikle imtihan edilenleri itham ederek kimseyi savunmaya geçmesin!
Siz değil, bu gençler okkanın altına gidenler!
Onlara tek kelime etme hakkınız yok, hatta açık konuşalım: günahlara ortak olanlar, eğer ahiret inançları varsa bu gençlere çok şey borçlular!
*
Hayatın gerçekleri bunlar… Hayatın o en acınası ve nefret edilesi gerçekleri… Gözyaşları ve yitip giden umut, bu gerçeklerin en sade yorumu…
Hayat bu!
*
Peki bizim için hayat buyken diğerleri ne alemde?
Onları konuşmaya hiç gerek yok. Kimlerin hak etmediği zenginliğin içinde yüzdüğünü elbet görüyorsunuzdur.
Biz sadece asıl görülmesi gerekenlerden, yitip giden gençlerden bahsedelim, yeter!
Diğeri hem Yüce Allah’ın hem Yüce Milletin işi!