Malum vatandaşlarımızın başındaki en önemli sorun şu anda yaşamakta olduğumuz ağır barınma krizi. Günümüzde bir ücret karşılığı çalışan insanlar bırakın bir ev almayı artık bir konut bulup kiralamakta bile çok ciddi sorunlar yaşıyor.
Aslında bu sorun çok yenide değil, 60’lı, 70’li yıllarda köyden kente göç zirve yapınca dar gelirliler çok ciddi bir barınma krizi yaşamışlardı.
O dönemlerde köylerden çıkıp kentlere iş bulmak ve çalışmak için gelen milyonlarca insanın geliri ve varlığı bir konut satın almaya ya da kiralamaya yetmediği için insanlar kaçak köçek, imar mevzuatına aykırı, yasa dışı yollarla kendilerince başlarını sokacak bir dam altı inşa ederek barınma sorununa bir çözüm üretmek zorunda kalmışlardı.
Çaresiz kalan bu insanların bulduğu yol, yöntem dere tepe demeden son derecede sağlıksız ve ilkel koşulları olan, fevkalade niteliksiz evleri kaçak olarak inşa etmek olmuştu.
Bu evler yapılırken devlet tarafından tespit edildiğinde kolayca yıkılıp malzemelere el konulabildiği için çoğunlukla geceleri zabıtalar uyurken yapılır, konu komşu, hemşeriler ve akraba-i taallûkat bir araya gelir sabaha ev biter perdesi asılır hatta saksılarda çiçekleri bile hazır olurdu. Eh olmuş bitmiş bir binayı yıkmak için bir yıkım kararı üretilmesi gerektiğinden o gecekonduya kolay kolay kimse dokunamazdı bu yüzden de bu şekilde bir gecede yapılan konutlara gecekondu denmiştir.
Fakat gene de sonuç olarak bu evler yasalara aykırı olduğu için devlet tarafından her an yıkılabilirdi bu yüzden de mümkün olduğu kadar az para harcanarak yapılır, yıkıldığı zamanda tekrar kolayca yeniden inşa edilebilirdi.
Gecekondu adı verilen böyle milyonlarca ev inşa edilince kentleri gecekondu mahalleleri sarmış, kentlerde imar işleri çığırından çıkmıştı. Seçim kazanmak için yarışan politikacılar bir çok defa bu gecekondulara tapu dağıtmış ve bunların kalıcı olmasına yol açmıştı.
Bu dönemde hiçbir siyasi iktidar gecekondu sorununa ciddi ve kalıcı bir çözüm üretememiş en nihayetinde milyonlarca dar gelirli insan bu konutlarda son derecede sağlıksız koşullarda yok yoksul bir hayat sürmek zorunda kalmıştı.
Gecekondu sorunu neredeyse 40 yıl konuşuldu, bu sorun üzerine çok yazıldı çizildi amma ve lakin sorun bir türlü çözülemedi.
Aslında bu sorun sadece Türkiye’ye özgü bir sorun da değildi, sanayileşmeye çalışan birçok az gelişmiş ülkede de aynı sorun yaşanmıştı örneğin Latin Amerika ülkelerinde sıklıkla görülen teneke mahalleler ortaya çıkmıştı.
Yıllarca böyle sağlıksız bir kentleşme yaşandıktan sonra iki binli yıllarda, AKP iktidarı döneminde kentsel dönüşüm ve toplu konut yapımına başlanması ile sorun çözülür gibi oldu. Kentleri çevreleyen gecekondu mahalleleri bir bir yıkıldı, dönüştürüldü insanlar çok daha sağlıklı konutlarda, insani koşullarda yaşama imkânına kavuştular.
Hatta bazı gecekondu sahiplerine, özellikle de tapusu olan gecekondu sahiplerine piyango vurdu bunlar gecekondularını müteahhite verip yerine üçer beşer daire alarak çalışarak asla elde edemeyecekleri hatırı sayılır bir servete bile sahip oldular.
Neyse az gittik uz gittik dere tepe düz gittik bir de dönüp baktık ki ancak bir arpa boyu yol gidebilmişiz bunca yaşanandan sonra benzer bir barınma krizi gene ortalığı kasıp kavurmakta. En nihayetinde döndük dolaştık aynı yere geldik insanımız gene geliri ile bir konut alamıyor ve gene geliri ile bir konut kiralayamıyor.
Bu durumda ne yapsın insanlar yeniden gecekondu yapmaya mı başlasınlar?
Bakın demedi demeyin eğer iktidar tez zamanda bu barınma sorununa çözüm üretecek adımlar atıp, makul bir çözüm üretemezse gene insanlar gecekondu yapmaya başlar, gene kentlerimizin etrafını gecekondu mahalleleri sarar!
Üstelik artık herkes geçmişte yasaları çiğneyip, imar mimar takmayarak gecekondu yapanların nasıl büyük bir servet kazandıklarını da biliyor. Sonuçta yapanın yaptığı yanına kâr kaldı ve bu manada gecekondu yapmak birçok kişi için “tadı damağında kalan” bir iş niteliği taşıyor.
Demedi demeyin eğer yeni bir gecekondu yapma dalgası başlarsa durdurmak çok ama çok zor olur…