Peki neden?
Birinci sebep ekonomik kriz. Yıllarca okuyan, emek veren, hatta master ve doktora yapan gençler bile asgari ücretin bir tık üstünde maaşa çalışmak zorunda kalıyor. Üstelik o maaş da kiraya, faturalara yetmiyor. Gençler için geleceğe dair en küçük birikim yapma ihtimali bile kalmamış durumda. Avrupa’da garsonluk yapsa bile Türkiye’de aldığı maaştan daha rahat geçineceğini bilen biri, neden burada kalsın?
İkinci sebep adalet ve liyakat meselesi. Sınavlara giren, derece yapan, yıllarca ders çalışan gençler bile torpil ve kayırmacılıkla karşı karşıya kalıyor. “Hak eden değil, tanıdığı olan” anlayışı, gençlerin moralini bitiriyor. Kendini değerli hissetmeyen gençler, emeğinin karşılığını başka ülkelerde arıyor.
Üçüncü sebep özgürlük. Düşüncelerini rahatça dile getiremeyen, sosyal hayatında sürekli kısıtlamalarla karşılaşan bir genç, hayal ettiği yaşamı kendi ülkesinde bulamayınca gözünü dışarıya çeviriyor. Bugün sanatla uğraşan da, bilimle uğraşan da aynı baskıyı hissediyor: “Acaba söylediğim ya da yazdığım başıma iş açar mı?”
Üstelik mesele sadece bireysel değil, toplumsal bir kayıp. Yıllarca eğitime harcanan emek ve kaynak, başka ülkelerin yararına gidiyor. Yani aslında beyin göçü, bu ülkenin geleceğini de dışarıya ihraç etmek demek.
Ama işin en acı tarafı şu: Gençler, artık “gideyim de dönüp ülkeme hizmet edeyim” düşüncesiyle hareket etmiyor. Çünkü geri dönünce aynı sorunların onları beklediğini biliyorlar. Yani bavullar kapının yanında ve bu kez tek yönlü.
Türkiye’de gençlerin umudu yeniden canlandırılabilir mi? Elbette evet. Bunun için adil bir sistem kurulmalı, liyakat esas alınmalı, ekonomik şartlar iyileştirilmeli ve özgürlük alanları genişletilmeli. Gençler ancak kendini değerli hissettiği bir ülkede kalmak ister. Aksi halde, uçak biletleri hep tek yönlü kesilecek.
Bugün gençlerin gitme hayali, aslında bize çok şey anlatıyor: Bu ülkenin en büyük sorunu artık sadece ekonomi ya da siyaset değil; güven ve umut kaybı. Ve bu kaybı telafi etmek, her şeyden daha zor olacak.