“GEÇMİŞE BAK, GELECEĞİ GÖR”

Bugünü anlamak ve bugünden yarına nelerin, neden, nasıl değişeceğini öngörebilmek; gelecekte nelerin, nasıl olması gerektiğine ilişkin düşünce üretmek için en iyi yaklaşım, “geçmişe bakmaktır”.

Marksist felsefenin omurgasını oluşturan tarihi materyalizmin temelinde yatan “geçmişe bakıp geleceği görme” yöntemi uygulandığında, geçmişte nelerin, neden ve nasıl oluştuğu bütün berraklığıyla görülür.

Ancak, bu berraklık için ortaya çıkmış sonuçlar değil, o sonuçları yaratan süreçler irdelenmelidir.

***
Geçmişte ya da günümüzde oluşmuş ve iyi/kötü, doğru/yanlış, güzel/çirkin, başarılı/başarısız, olumlu/olumsuz gibi birçok sıfatla tanımlanan her sonuç, yaşanan bir sürecin ürünüdür.

O süreçler analitik bir yaklaşımla irdelenmeden, yalnızca bu tür sıfatlarla nitelenen sonuçlar için yapılan değerlendirmelerle geleceğe ilişkin sağlıklı kestirimlerde bulunmak pek mümkün değildir.

Kendisi başlı başına uzun bir süreç olan yaşamda da yalnızca sonuçlara bakarak sevinmek ya da üzülmek, mutlu ya da mutsuz olmak anlık tepkiler olmanın
ötesine geçmez ve yaşamın sonraki bölümü için kişiye ya da topluma deneyim kazandırmaz.

Kısacası, insana ve topluma sorunsuz bir yaşam için yol gösterecek deneyim, sonuçları esas alan değerlendirmelerle değil, sonuca giden süreçte yaşananlar
irdelenerek elde edilir.

***

Ülke genelinde, kentlerde ve bireysel yaşamda, her alandaki sorunlardan kurtulma arzusuna karşın, defalarca aynı süreçler izlenerek sorun kaynağı aynı sonuçlara varılmasının nedeni, “sonuçlarla meşgul olup o sonucu üreten süreci irdelememe” eksikliğidir. Yaşamda tanığı olduğumuz ve sıkıntısını çektiğimiz temel sorunlar bu nedenle bir türlü çözülmez.

Mutsuzluk kaynağı hemen her sonuç için kullanılan; “oldu bir kere, şimdi bundan sonrasına bakalım” söylemi, toplumumuzdaki bu yaygın eksikliğin dışa vurumudur.

Ülkemizdeki;

  • 70 yıldır tutsağı olmaktan kurtulamadığımız enflasyon/devalüasyon sarmalı, yaşam pahalılığı, gelir dağılımı adaletsizliği,
  • Tarım üretimindeki dalgalanmalar ve çiftçilerin çaresizlikleri,
  •  Sanayileşmede yanlış tür ve yer seçimleri,
  •  Çok sayıda ölümlü trafik kazaları,
  •  İşsizlik, yoksulluk,
  •  Çocuk istismarı, kadına şiddet, cinsel ayrımcılık,
  •  Donanımlı çağdaş insan yetiştirmekten uzak eğitim,
  •  Kürt sorununun yüz yıldır sürüp gidiyor olması,
  •  Sözü edilen ama kendisi olmayan çağdaş demokrasi,
  •  Adaletsizlik, haksızlık ve hukuksuzluklar,
  •  Ahlaki çürüme ve yolsuzluklar,
  •  Kamu kaynaklarının yetersizliği, etkin ve verimli kullanılmaması,
  •  Yetersiz üretim,
  • Köylerin boşalması, hızlı kentleşme,

Kentlerimizdeki;

  •  Hızlı büyüme, plansızlık ve kendiliğinden gelişme,
  •  Kenti yalnızca yapılar ve yollar olarak algılayan, “insanı” önemsemeyen “imarcılık” anlayışı,
  • Kaçak yapılaşma ve imar afları,
  •  Trafik karmaşası,
  •  Kentle bütünleşmemiş nüfusun kentlileşememesi,
  •  Tarihi, kültürel ve doğal çevre değerlerinin yitiriliyor oluşu,
  •  Başıboşluk, yasa ve hukuk tanımazlık,
  •  Artan suçluluk oranları,

Bireysel yaşamdaki;

  •  Geçim sıkıntısı, güvencesizlik ve umutsuzluk,
  •  Sürekli yakınılan “şanssızlıklar / talihsizlikler”,
  •  Başta alkol ve uyuşturucu olmak üzere çeşitli bağımlılıklar,
  •  Yalnızlık,
  •  İletişim sıkıntıları,
  •  Toplumsal yaşamda dışlanma…

Gibi sorunlar için çözüm arayışına girildiğinde, onları üreten süreçlerde neler yaşandığına bakılmaksızın, hep “oldu bir kere, şimdi bundan sonrasına bakalım” denildiğini ve farklı sonuçlara varma umuduyla boş yere çabalandığını görürüz. Oysa öncelikle bakılması gereken, “bundan sonrası” değil, bunları üreten süreçte yaşananlardır. Çünkü, sürecin doğru anlaşılmasıyla ve “neresine hangi müdahaleler yapılsaydı günümüzdeki sorunlar olmazdı” arayışıyla daha iyi bir geleceğin nasıl kurulacağının yolları bulunabilir.

Bugünü yaratan süreci göz ardı ederek, yaşanmakta olan sorunlardan yakınanların kuracakları geleceğin bugünden farklı olması olanaksızdır. Geçmişe bakınca bugünü biçimlendirdiğini gördüğümüz “oldu bir kere, şimdi bundan sonrasına bakalım” anlayışının egemenliğinde daha iyi bir geleceğe ulaşılabileceğini düşünmek boş hayalciliktir. Bu gerçeği çok önceleri gören bilge insanlar “böyle gelmiş böyle gider” sözünü, yıllar önce belki o nedenle üretmiştir, kim bilir?

***

Toplum içinde, “böyle gelmiş ama böyle gitmemeli” diyenler de vardır ve azımsanmayacak kadar çoktur ama çoğunun tutumlarından, bunu başarmak için
yaşanması gereken süreci zorluklarla dolu ve uzun buldukları anlaşılıyor.

Süreç, uzun ve zorluklarla dolu olabilir ama götüreceği yerde, her düzeyde yaşanan sorunlardan arınmış yeni bir yaşam vardır. Böyle bir yaşam, onu üretecek sürecin zorluklarına katlanmaya değmez mi?