Bazıları Harf Devrimi'ni eleştirir ve "Rusya, Yunanistan, Çin, Japonya niye alfabesini değiştirmemiş? Demek ki gelişmenin alfabeyle alakası yokmuş" derler.
Açıkça söylemek gerekirse özellikle Çin Halk Devrimi sırasında o acayip ve zor alfabenin değiştirilememiş olması onların eksikliği ve beceriksizliğidir, onlar bugün bu beceriksizliklerinin zahmetini çekmektedirler zaten. Bu yüzden de çoğu zaman iki alfabeyi bir arada kullanmak zorunda kalıyorlar.
Ayrıca onların alfabesi onlar tarafından geliştirilmiştir yani onlara ait yerli ve milli bir kültürel değerdir. Osmanlı’nın kullandığı alfabe ise hem yetersizdir ve hem de Araplardan ithal edilmiş tamamen yabancı bir kültürel unsurdur.
Bakınız işin aslı: Alfabe bir toplumda en temelde üretilen yazılı iletişimi, bilgi içeriğinin saklanmasını ve aktarılmasını ilgilendiren teknik bir konudur.
Bir alfabenin toplumsal gelişmede işe yarayabilmesi için önce toplumsal gelişime katkı sağlayacak, aktarmaya ya da saklamaya değer bilgi ve içerik üretilmesi gerekir.
Böyle katkı sağlayabilecek bir içerik ise ancak ve ancak bilimsel bilgi ve sanatsal gelişim sayesinde üretilebilir.
Eğer seçilen ev kullanılan alfabe yalın, dile uygun ve öğrenilip kullanılması kolaysa üretilen bu içeriği daha verimli ve hızlı bir şekilde topluma yayar ve saklarsınız, aksi halde verimlilik ve hız çok ama çok düşer.
Osmanlı'nın ve genel olarak Müslüman toplumların asli sorunu bilgi ve içerik üretmekteki başarısızlığıdır, bu konuda o kadar başarısızlardır ki sanayi devriminin yaşandığı keşifler ve icatlar çağında, bu çağın doğduğu Avrupa coğrafyasına bu kadar yakın oldukları halde en ufak bir katkı bile sağlayamamışlardır.
Açıkça söylemek gerekirse bu başarısızlığın asli sebebi genelde Müslüman toplumların, özelde ise Osmanlı'nın bilim ve sanata olan ilgisizliği ve hatta düşmanlığıdır! Avrupa'nın reform, rönasans ve aydınlanma devrimi ile aştığı dogmatik; bilim ve sanat karşıtı kafa yapısını Müslüman coğrafya ne yazıktır ki aşamamıştır.
Gelişmiş toplumların uzun zamanda ürettiği bilgiyi, Türk toplumuna kısa sürede ve en verimli şekilde aktarabilmek için Latin temelli bir alfabe kullanmak son derecede mantıklı ve akıllıcadır. Neticede yok, ya da asimile olmamak için yakalamamız gereken bir çağdaş uygarlık seviyesi hedefimiz var değil mi?
Hani bir kesim “alfabe değişti atalarımızın mezar taşlarını bile okuyamıyoruz derler” ya bende onlara hep “zaten okunmaya değer, atalarınızın mezar taşlarından başka bir şey bırakmamışsınız ki” diye cevap veririm.
Konu mezar taşına gelince Türklerin geçmişte kullanmış olduğu Göktürk alfabesine değinmemek, Mustafa Kemal neden Göktürk alfabesini değil de, Latin alfabesini tercih etti sorusuna yanıt aramamak olmaz.
Epey zaman önce uzunca bir bayram tatilini fırsat bilip ailecek yakın çevre gezilerine çıkalım demiştik, yıllardır Ankara-Eskişehir yolundaki Gordion tabelasının önünden gelip geçerken hep girelim demişizdir ama ya gidişin telaşesi ya da dönüşün geç kalmışlığında bir türlü fırsat yaratamamışızdır...
Bu sefer daha yola çıkarken Gordion'a girmeyi planladık, nasılsa Eskişehir'i gezmeye, açıkçası çiğbörek yemeye gidiyorduk, yol yakındı ve Gordion'u gezmek için de yeterince vaktimiz vardı.
Kral Midas’ın mezarının bulunduğu tümülüsü görmeden önce hemen yanındaki müzeyi gezdik, müzedeki Frigya uygarlığından kalma çanak çömleği incelerken bu çanak çömleklerin üzerindeki yazılar ile Orta Asya'da bulunan Orhun kitabelerindeki yazılar arasındaki büyük benzerlik dikkatimi çekti, acaba hafızam beni yanıltıyor mu diye düşündüm eve dönünce hemen bilgisayarımın başına oturdum...
Hafızam beni yanıltmıyordu bu çanak çömleğin üzerindeki pek çok harf karakteri ve yazım biçimi bire bir Göktürk alfabesi ile örtüşmekteydi.
Aynı harflerin ve özellikle Göktürk alfabesinde kelimeleri ayırmakta kullanılan ( : ) işaretinin bile Kral Midas'ın mezar kitabesinde de bulunması daha da çok dikkatimi çekti. Bu bana göre son derecede ilgi çekici ve araştırılması gereken bir kültürel ilişki.
Daha önce de Futharkt alfabesi ile (Runik alfabe) Göktürk alfabesi arasındaki benzerliği anlatan Turgay Kürüm tarafından yazılmış çok ilgi çekici bir makale okumuştum.
Bilindiği gibi Kuzey Avrupa'da bu alfabe ile yazılmış pek çok kitabe vardır.
Bu makalede Turgay Kürüm diğer adıyla "Rün" alfabesi de denilen "Futhark" alfabesinin, aslında Göktürk alfabesi ile aynı temelden kaynaklandığını iddia etmektedir.
Bahse konu makalede; İsveç'e ait Gotland adasında, Kylver mevkiinde bulunan kaya üzerinde yazılı ve "The Primitive Norse Futhark " olarak anılan alfabenin ve bu alfabe ile yazılmış, "Oldest Runic Inscrıptions - eski runik yazıtlar " gurubuna giren yazıtlardan, "The Möjbro stone - Uppland ve The Istaby stone - Blekinge " Göktürklerin de kullandığı yazı sistemi ile Türkçe olarak okunması ile ilgilidir.
Ben aslında tarihin pek çok açıdan araştırılıp, yeniden yazılması gerektiğini düşünüyorum. Anadolu'da bulunan Frigya yazıtları ile Orta Asya'da bulunan kitabelerin ve Runik alfabe ile yazılmış Kuzey Avrupa'daki taşların ortak bir kültürü ve geçmişi sergilediği son derecede açıktır.
Orta Asya'daki yazıtların daha geç bir tarih itibari ile yazıldığının bilinmesi MÖ 12 yy ile MÖ 7 yy arasında Batı Anadolu'da hüküm süren Frig uygarlığı ile Orta Asya arasında batıdan doğuya bir kültür etkileşimi ya da insan göçü olduğunu ortaya koyabilir.
Yahut Orta Asya'daki uygarlığın çok daha eski olduğunu ve Anadolu'ya Orta Asya'dan göçlerin çok daha önceye tarihlenmesi gerektiğini de işaret ediyor olabilir. Bu bulgu Atatürk'ün Eti, Sümer ve benzeri eski uygarlıklar ile Türk kültürü ve tarihini bağlayan Türk Tarih Tezi ile son derecede uyumludur ve muhakkak araştırılmalıdır.
Mustafa Kemal'in yeni Türk alfabesini oluştururken gelişmiş ülkelerden çoğunun kullandığı Latin alfabesini temel alması sadece kullanım pratikliği ile değil, aynı zamanda kültürel birliktelik ile de ilgilidir. Neticede Latin alfabesi bugün Türk olduğu kesinleşmiş olan Etrüks alfabesi temelinde inşa edilmiştir. Frig, Etrüks, Göktürk ve Futhark albafeleri arasındaki benzerlik de bu kavimlerin hep aynı kökten geldiğini düşünmemize neden olmaktadır.