“Fikirler Kaçmaz, Kaçırılır”

Sizin yaşamadığınız hayatı başkaları yaşıyor olabilir mi?
Okuduğum bir kitapta şöyle diyordu: “Sabah gazetenizi açınca, kimin kitap yazdığını, film çektiğini, bir sergi ya da yeni bir iş yeri açtığını görüyorsunuz… Bunlar neden sizin olmadı?”
Kitap eskiydi, siz onu alın yerine şunu koyun: Uyanır uyanmaz sosyal medyaya bakıyorsunuz; fikirlerinizin başkalarının hayatına dönüştüğünü görüyor ve parmak ucunuzla, size ait olması gereken inovasyona el sallıyorsunuz.
René Descartes, “Hayatınızda en az bir kere, mümkünse her şeyden şüphe duymanız gerekir” demiş. Bence aslında şunu söylüyor: “Kendinizi sıfırlayın.” Sıfırın kaz tüyü rahatlığında hayaller kurun.


Peki neden harekete geçmiyoruz? Neden birileri bizim hayalini kurduğumuz iş yerini açıyor, bizim yazacağımız kitabı yazıyor? “Ya benim de aklıma gelmişti” dediğiniz anları hatırlayın. Belki de o fikir sizin aklınızda kalmak istemiş, ama siz elinizin tersiyle itip başka bir akla göndermişsinizdir. “Hayatta insana bir defa şans gelir” denir. Peki, ya o şans kapınıza geldiğinde siz hayatın deliğinden bakıp, sessizce yerinize çekilmişseniz?
Ben bunu pandemi günlerinde daha net gördüm. Şirketi kurduktan birkaç ay sonra pandemi “merhaba” dedi. Dünya belirsizlik içindeyken aynı ağırlığı ben de hissettim. Ama çabuk toparladık ve o karantina günlerinde, izinle dışarı çıkılan zamanlarda, Ankara Üniversitesi Kök Hücre Hastanesi gibi alanında ilklerden olan bir projenin otomasyon sözleşmesini imzaladık. Bunu biz yaptık. Fikirlerine tutkulu olan herkes yapabilir.
Bahçede yıldızlara baktım. Aslında gördüğüm yıldızlar çoktan sönmüş olabilir. Biz gökyüzüne bakarken geçmişe bakıyoruz. Bu gerçeği kavrayan insan, farkındalık yağmurunda kaç defa boğulabilir? Damlacıkların içinde, bizim hayallerimize başkaları avuç açıyor olabilir mi?
Rahmi Koç’a soruyorlar: “En çok neyi yapmak isterdiniz?”
Cevap: “Bir günümün programsız geçmesini isterdim. Sahilde bile kaç kişiyi ağırlamak zorunda kalıyorum.”
Bunu şöyle okumak lazım: Bir gün bile avuçlarını kapatmamış. Kimi “mirasla” der, ama kolay düşünmek böyle oluyor işte. O, zihnini açmış ve gelen fikirleri küstürmemiş.


Fikirlerin peşinden gitmek zordur. Konfor alanından çıkmak gerekir. “Ne güzel de oturuyorduk” diyen iç sesin frene basar. Fikir, sende ziyan olacağını hisseder ve gidebileceği başka bir zihne yerleşir. Sonra biz, “ben de düşünmüştüm” deriz.
Mehmet Ali Birand’ın kitabını pazar günü bitirdim. Bazı bölümlerinde gözlerim buğulandı. En çok, gelen fikirleri en sevdiği misafiri gelmiş gibi baş köşeye koymasına hayran kaldım. İlhamı en iyi şekilde ağırlamış.


Bu satırları yazarken akşam olmuş, dolunayı seyrediyorum. Masamda Büyük Sihir kitabı duruyor. Birçok satır sadece yazıldığıyla kalıyor. Teknoloji ilerledi, biri bana “neden kitap okuyayım, 15 dakikada videosunu izlerim” demişti. O da kendince haklı. Ama teknolojiyle barışık olup kitapları da sevenlere öneririm bu kitabı. Çünkü sihir, biz çaba sarf edince geliyor.


Benim dönemimde şirket açtığımız birçok deli yürek vardı. Deli dediğime bakmayın, bana göre hâlâ birçok fırsat var. Karamsarlık durağında, beyaz atlı finansal özgürlük beklemiyorum. Hepimiz hayatın ritmine adapte olduk. Önce fikirlere sımsıkı sarıldık, sonra tempolu yürüyüş başladı.
Sizin fikirleriniz yine sizin yolunuz olabilir. Tek formül, o fikir, o ilham geldiğinde zihninizin baş köşesinde ağırlayın.
Çünkü unutmayın; bekleyen fikir, başka birinin hayatında sizi geçmek için çoktan yola çıktı bile.