Fakirleşen Ekonomi, Çöken Umutlar ve Kaçan Gençlik

Sevgili okurlarım, bu gün çok özel bir konuyla sizlerle birlikteyim. Her yeni güne başladığımızda yüzümüze çarpan gerçek, giderek ağırlaşan bir ekonomik tablo. Fakirlik, artık yalnızca soframızda eksilen ekmek değildir; iş yerlerimizin kapanması, ailelerimizin dağılması, sosyal hayatımızın sönmesi ve gençlerimizin umutlarını kaybetmesidir.

Fakirlik, hayatımızın her alanına sessiz ama derin bir şekilde işlemiş durumda. Bugün binlerce iş yeri kepenk kapatıyor. Her kapanan dükkân, yalnızca bir işletmenin sonu değil, aynı zamanda orada çalışan insanların işsiz kalması, ailelerin gelir kapısının kapanmasıdır. İşsizlik arttıkça dertler çoğalıyor. Baba evine ekmek götüremediğinde, anne çocuğunun okul masrafını karşılayamadığında, huzursuzluk büyüyor. Ve ne yazık ki bu geçim sıkıntısı, boşanmaları da tetikliyor. Sevgiden değil, maddi yetersizlikten ayrılan çiftlerin sayısı her geçen gün artıyor. Fakirlik, sadece cebimizi değil, yuvalarımızı da dağıtıyor.

Sosyal hayatımıza bakın… Dost sohbetlerinin yerini geçim derdi aldı. İnsanlar bir kafede kahve içmeyi, bir sinema bileti almayı lüks görüyor. Neşeli buluşmalar yerine, “Ay sonunu nasıl getireceğiz?” sorusu etrafında şekillenen sohbetler yapıyoruz. Fakirlik, sevinçlerimizi çalıyor, toplumu karamsarlığa sürüklüyor. Peki ya gençlerimiz? Onlar en büyük kaybımız. Ortaokul sıralarında bile “Okusam ne olacak?” diye soran çocuklarımız var. Üniversiteye giden gençler, sabah derse girip akşam kafede çalışıyor. Çoğu kitapla ekmek arasında tercih yapmak zorunda kalıyor. Bir genç, hayalindeki mesleği konuşmak yerine “Yurt dışında iş bulabilir miyim?” diye düşünüyorsa, ülkenin geleceği tehlikeye girmiş demektir.

İşte burada karşımıza beyin göçü çıkıyor. Ekonomik sorunların, işsizliğin ve gelecek kaygısının en ağır sonucu budur. Her geçen gün binlerce genç, bavulunu toplayıp ülkesini terk ediyor. Kimi doktor, kimi mühendis, kimi yazılımcı… Hepsinin ortak nedeni: Umutlarını kendi topraklarında yeşertememek.

Sevgili okurlarım, düşünün… Bir ülkenin en büyük zenginliği genç nüfusudur. O genç nüfus, eğitimine burada devam edip, bilgisiyle bu topraklara hizmet etmelidir. Ama biz, en parlak beyinlerimizi yurt dışına gönderiyoruz. Bu yalnızca bir gencin gidişi değildir; aslında geleceğin de ülkeyi terk etmesidir. Beyin göçü, ülkeyi sessizce fakirleştiren görünmez bir hırsızdır.

Bir doktor tanıdığım vardı. Yıllarca burada okuyup, gecesini gündüzüne katarak çalıştı. Ama sonunda “Burada emeğimin karşılığını bulamıyorum.” diyerek Almanya’ya gitti. Şimdi orada yüzlerce insana şifa dağıtıyor. Bizim ülkemizin yetiştirdiği bir değer, başka bir ülkenin zenginliği oldu. Bu tablo, yalnızca bir kişinin hikâyesi değil; binlercesinin ortak gerçeği.

Beyin göçü hızlandıkça, ülkemiz hem bilgi hem de üretim gücünü kaybediyor. Düşünün, genç nüfusumuz azaldığında kim üretim yapacak, kim bilim geliştirecek, kim geleceğimizi inşa edecek? Fakirleşme, işsizlik ve umutsuzluk zinciri sonunda ülkenin dinamizmini yok ediyor.
Sevgili dostlar, bu tabloyu değiştirmek elimizde. Çünkü fakirlik yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda moral ve umut sorunudur. Eğer gençlerimize, işçimize, esnafımıza güven vermezsek, daha çok kaybederiz. Ama adil bir düzen kurar, emeğin karşılığını verir, fırsat eşitliği sağlarsak, o zaman gençlerimiz göç etmek yerine bu topraklarda kalmayı tercih eder.

Unutmayalım: Ekonomi düzelmezse iş yerleri kapanır, iş yerleri kapanırsa işsizlik artar, işsizlik artarsa aileler dağılır, aileler dağılırsa toplum çöker. Ve gençler göç ettiğinde, elimizde yalnızca fakirlik değil, sessiz bir çöküş kalır.

Sevgili okurlarım, Paramızı kaybedebiliriz, ama gençlerimizi kaybedersek hiçbir şeyi geri kazanamayız. Asıl zenginlik, umutla geleceğe bakan gençlerdir. Onların hayallerini korumak, ülkemizin yarınlarını korumaktır. Biliyorum, bu satırlar karamsar bir tablo çiziyor. Ama gerçekler, görmezden gelsek de, yüzümüze çarpıyor. Eğer gençlerimizi kaybedersek, sadece bugünü değil, yarını da kaybederiz. İşte bu yüzden daha çok çalışmalı, umudu ve inancı diri tutmalı, gençlerimizin hayallerine sahip çıkmalıyız. Çünkü onların kalacağı, üretip geliştireceği bir ülke demek; hepimizin daha aydınlık bir geleceğe yürüyebilmesi demek.

Unutmayalım; bu toprakların gerçek sahibi gençlerdir. Eğer onların umutlarını kaybetmesine izin verirsek, yarınımızı da kaybederiz. Ama gençlerimizin kalbi bu ülke için atmaya devam ederse, hiçbir güç bizim geleceğimizi elimizden alamaz. Çünkü umut, kaybedilmediği sürece her şey mümkündür!

Gençler!
Siz bu ülkeden vazgeçerseniz, yarınlarımız da bizden vazgeçer. Ama siz inancınızı diri tutar, umudunuzu kaybetmezseniz; hangi güç önümüze engel koyarsa koysun, biz yine yolumuzu buluruz. Siz hayallerinize sarıldıkça, bu topraklarda umut filizlenmeye devam edecek.
Unutmayın; ULU ÖNDER ATATÜRKÜMÜZ bu ülkeyi size boşuna emanet etmedi. Çünkü O, yarının gücünü, umudunu ve cesaretini sizde gördü. Bu emanete sahip çıkmak, sadece bir sorumluluk değil; kalpten gelen kutsal bir görevdir.

Ve hatırlayın: Bunca şehidin kanıyla kazanılmış savaşlar, bu ülke terk edilsin diye verilmedi. Bu toprakların her karışı, bir bedel ödenerek vatan oldu. Siz sahip çıktığınız sürece, bu ülkenin yarınını kimse elimizden alamayacak!

Haftaya farklı bir konuyla buluşmak dileğiyle…

Sağlıkla, umutla ve sevgiyle kalın.