EVİMİ KİRLETENLERE YAZIKLAR OLSUN…

“Gençlik, gönüllülük, demokrasi, örgütlü, iletişim ve dostluk içinde  yaşanan bir  Türkiye” gibi konularda umutla ve isteyerek çabalayan  insanlardanım. Mutsuz ve umutsuz değilim, ancak mutlu olduğumu da söyleyemem. Hatta son derece umutluyum.

Ülkemin toprağı, suyu, denizi, havası, halkımız tarafından akıl ve vicdan dışına taşarcasına kirletiliyor. Türkiye, sanki küllük ve çöplük. Sanki kelimesi fazla bile. Sanki kelimesinin yerine “gerçekten” yazılsa daha örtüşür kirli görüntülerle.

Bakınız, ülkem ve üstünde yaşayan halkımız için, yıllardan beri, yazılarımda, kitaplarımda ve konuşmalarımda aynen şöyle diyorum.

“Türkiye Evimiz, Üstünde Yaşayanlar Ailemiz, Farklılıklar Doğal Zenginliğimiz.” Hatta, çoğunlukla Türkiye ve Dünya Evimiz” diye başlıyorum.

Bir süre önce, temizlik ürünlerini tanıtan özel bir kuruluş reklam metinlerinde şöyle demişti. “Kirlenmek güzeldir.” Elbette, kirlenmek kolay kolay engellenemez, yaşamın koşullarına bakınca. Reklamda denmek istenen şu kanımca. “Kirlendiğinizde güzelce temizlenmek için ürünümüz hazır.”

Yaşam içinde kirlenmek sürecin bir parçası, temizlenmek de. Ancak, göz göre göre kirletmek, yaşadığımız, çalıştığımız ve okuduğumuz alanları küllük ve çöplük haline getirmek asla güzel değil, kirletenlere de, kirletilen yerlere de hiç yakışmaz, yakışmıyor.

Evim, evimiz dediğim Türkiye’yi kirletenlere, bu kirliliği sadece izleyenlere, uyarmayanlara, cezalandırmayanlara yazıklar olsun.

Ankara’da, Cemal Gürsel Caddesinden yürüyorum, kaldırımlar küllük ve çöplük. Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültelerinin demir parmaklarından yeşile ve çimlere atılan çeşitli çöpleri görmek yüz kızartıcı, iç yaralayıcı. Kaldırımlardan yürürken böyle kirletenlere sadece yazıklar olsun diyorum, görmeyenlere, görüp de önemsemeyenlere de.

Cemal Gürsel Caddesinde, iki iş yeri, evleri gibi baktıkları çiçekliklere şunları  yazmış. “Bu Bir Çiçekliktir, Çöplük Değil”.

Kirleten milyonlar, temiz bir ülke için çırpınan onlar, yüzler, belki binler. Kirletenleri kınarken, bu güzel insanları alkışlıyorum. Çiçeklikleri koruyanlarla çiçeklikleri kurutanların, çöplüğe çevirenlerin birlikte yaşadığı canım Türkiye’m, evim, yurdum!

Belediye Başkanlarına şunu öneriyorum. Aslında çok önerdiğim bir davranış biçimini yineliyorum. Ana caddelerinizin ve sokaklarınızın iki tarafını da ara sıra inceleyiniz, inanın utanacaksınız.

Tanrı aşkına, neden benim şu şekilde bir değerlendirme yapmama neden oluyorsunuz. “31 Mart 2024 seçimlerinde çok sayıda belediye başkanı değişti, insan eliyle çevrenin kirletilmesi değişmedi, hatta çoğaldı. Bakanlıkları geçtik, belediyelerin varlığını ve etkilerini görmek çok zor.

Okullar açıldı, okul-ev arasındaki cadde, sokak ve parkların kirlilik düzeyi ve yerlere saçılan çöplerin çeşitliliği rahatsız edici boyutlara vardı. Merak ediyorum, servis araçlarından da yerler kirletiliyor mu?

Yazılarımda sıkça fotoğraf da kullanıyorum.  Fotoğraflarla belgelemeye çalıştığım kirli yerlere baktıkça, “İnsan bunları nasıl yapar” diyorum. İnsan! Yapıyor işte.

İnsan diyorum, yaşadıkları alanları kirletenler, kadın, erkek, çocuk, genç için. İçtiği sigaradan artanı yerlere atan kadınları da gördükçe üzüntüm katlanıyor.

Kaldı ki fotoğraflar, küçük alanlardan, birkaç metre karelerden örnekler sunmaya çalışıyor. Oysa, ülkemin kırsal alanları, yaylaları, tarihsel ve turistik yerleri,  mahalle ve köy meydanları, kumsalları, insanların olduğu her yer aynı. Okul, dershane, kamu ve özel iş yerlerinin önlerinden kaçını temiz görebiliyorsunuz? Bu kirliliği üretenlerin, siyaset, demokrasi, canlı cansız varlıkların yaşama hakları, bireysel ve toplumsal iletişim, üretim, tüketim,  adalet, güvenlik, sanat, spor ve aklınıza gelebilecek diğer alanlara kattıkları başka çeşit kirlilikleri, şiddeti, sorumsuzluğu kitaplara sığdıramayız.

Halk, millet, ulus ve insan olmak için, doğmak, bir yerlerde toplu olarak bulunmak veya yaşamak yetmez.

Milli Eğitim Bakanlığını, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığını, Tarım ve Orman Bakanlığını, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını, Kültür ve Turizm Bakanlığını, Gençlik ve Spor Bakanlığını, sendikaları, odaları ve üst birliklerini,  “temizlik imandan gelir” sözünden hareketle Diyanet İşleri Başkanlığını, hatta tüm kamu kurum ve kuruluşlarını, Yükseköğretim Kurulu’nu (YÖK), üniversiteleri, Anakent, kent, ilçe, belde belediye başkanlıklarını, doğanın korunması, çevrenin temiz tutulması konusunda son derece başarısız, duyarsız, çabasız, iletişimsiz, dayanışma bilincinden yoksun buluyorum. Hiçbir kişi ve kuruluş, kirliliğin önlenmesi konusunun kendi görevi olmadığını söyleyemez.

Evim, evimiz Türkiye’yi kirletenlere, yerin üstünü kirlilik cehennemi haline getirmeye çalışanlara “yazıklar olsun” diyorum.

Haydi, yerin üstündeki insan melekler, yerin üstündeki gerçek cennet, temiz Türkiye için, insanın, hayvanın ve doğanın şiddetten uzak yaşaması için haydi.