Etek Boyuyla Ahlak Ölçülmez

Kadının kıyafeti üzerinden yürütülen tartışmalar, özgürlüğe vurulan zincirden başka bir şey değil.

Son günlerde Manifest grubunun konseri üzerinden açılan soruşturma, bize çok tanıdık bir tabloyu yeniden hatırlattı. Sahnedeki kadın sanatçıların kıyafetleri “teşhircilik” iddiasıyla gündeme geldi. Ama aslında mesele bir konserden ibaret değil. Çünkü bu ülkede yıllardır kadınların kıyafeti bitmeyen bir tartışma konusu. Kadınlar sokağa çıktığında etek boyu konuşuluyor, okula gittiğinde kolları açık mı kapalı mı tartışılıyor, sahneye çıktığında kıyafeti “fazla” bulunuyor. Yani kadınlar ne giyse, birileri buna karışma hakkını kendinde görüyor.

Oysa kıyafet üzerinden ahlak ölçülmez. İnsanların iyiliği, vicdanı, adaleti, dürüstlüğü kıyafetle ilgili değildir. Ama yıllardır bu ülkede ahlak deyince nedense ilk akla kadının bedeni geliyor. Kadının giydiği kıyafet üzerinden toplumun namusu ölçülüyor, sanki kadın bir toplumun şerefini taşımak zorundaymış gibi bir anlayış var. Bu anlayış, kadınları özgür bireyler olarak görmek yerine onları bir sembole, bir denetim alanına indirgemekten başka bir işe yaramıyor.Bir erkek sahneye çıktığında kimse gömleğinin düğmesine, pantolonunun paçasına bakmıyor. Ama bir kadın sahneye çıktığında önce kıyafeti konuşuluyor. İşte bu çifte standart, kadınların neden hâlâ eşit yurttaşlar olamadığının en açık göstergesi. Çünkü kadın var olduğunda, görünür olduğunda, sesini yükselttiğinde ya da özgürce dans ettiğinde hemen “fazla” oluyor, “ayıp” oluyor. Kadın hâlâ kamusal alanda doğal bir şekilde var olamıyor.

Kadının kıyafeti üzerinden koparılan fırtınaların bir diğer sonucu da gerçek sorunların görünmez hale gelmesi. Bugün kadınlar iş hayatında eşit ücret alamıyor, yönetime gelmekte engellerle karşılaşıyor, her gün şiddet haberleriyle yüz yüze kalıyor, sokakta rahat yürüyemiyor. Kadın cinayetleri hâlâ durdurulamıyor. Ama bütün bunları konuşmak yerine kadınların eteğini, bluzunu, şortunu tartışıyoruz. Bu, toplumun aslında en kolay kaçış noktası. Çünkü kadının eteği üzerine konuşmak kolay, ama kadınların gerçek sorunlarını çözmek emek ve samimiyet istiyor.

Şunu artık yüksek sesle söylemek gerekiyor: Kadının bedeni kimsenin tartışma konusu değildir. Kadın ne giyerse giysin, bu onun özgürlüğüdür. Bu ülkede kadınlar yıllardır kendi kıyafetleriyle ilgili hesap vermek zorunda bırakılıyor ama asıl hesabı vermesi gerekenler, kadınları özgür bırakmayan, onların hayatlarına zincir vuran anlayışlardır.

Manifest konserinde yaşanan tartışma elbette gündemden düşecek, yarın başka bir konser, başka bir kadın yine aynı şekilde hedef gösterilecek. Ama kadınlar özgürlüklerini kimsenin insafına bırakmayacak. Çünkü özgürlük bir kere tadıldığında geri dönüşü yoktur. Kadın istediğini giyer, istediği gibi yaşar, kendi kararlarını verir. Buna kimse “teşhir” diyemez. Kadının kıyafeti teşhircilik değil, kendi hayatına sahip çıkma hakkıdır. Ve bu hak, tartışmaya kapalıdır.