Bir tür örtülü sabit kur rejimine geçtiğimiz için döviz kurları enflasyon ile paralel olarak hareket etmiyor ve enflasyonun yükseldiği kadar yükselmiyor.
Bu durumun iki önemli etkisi var öncelikle tasarruf sahiplerini tasarruftan caydırıp harcamaya yönlendiriyor. İkinci olarak da ihracatçı rekabetçi bir fiyat oluşturamazken ithalatçının eli rahatlıyor, ihracat yapmak zorlaşırken ithalat yapmak kolaylaşıyor. Yerli üretici cezalandırılırken ithalatçı ödüllendiriliyor. Sonuçta bu durum muazzam miktarda bir dış ticaret açığı verilmesine yol açıyor.
Bu durumun sürdürülebilir bir durum olmadığı ise son derecede açık ve bilimsel bir gerçekliktir.
İktidar enflasyon ile mücadele etmek yerine kurlar ile mücadele etmeye çalıştığı için eninde sonunda başarısız olacağı bir yolda ilerlediğini ne yazık ki fark etmemektedir.
Kurlar en temelinde iki ülke para birimi arasındaki enflasyon farkı doğrultusunda oluşur, siz kurları yapay bir şekilde baskılamaya çalışır ama enflasyon ile mücadele edecek ciddi önlemler almazsanız kurlar eninde sonunda olması gereken yere çıkar! Fakat bu çıkış ufak ve öngörülebilir hareketler yerine bir deprem gibi şiddetli ve yıkıcı bir hareketle oluşur.
İktidarın mucizevi bir reçete olarak sunduğu Kur Korumalı Mevduat sistemi yatırımcıyı kur hareketlerine karşı korusa dahi enflasyona karşı korumamaktadır. Bu gün parasını harcamayıp bankada tutan herkes enflasyon özellikle de gerçek enflasyon karşısında çok büyük bir servet kaybı yaşamaktadır.
Para sahibi olanlar rasyonel davranır, olayları okur, gözlemler ve kararlarını ona göre verir. Siz parayı bankada mevduatta tutmayı cezalandırırsanız insanlar gider paralarını harcar ve neticede oluşan talep patlaması zaten yükselmekte olan enflasyonun daha da yükselmesine neden olur.
Recep Beyin faiz takıntısı yüzünden girilen bu yolda ultra negatif bir faiz seviyesine inilmiştir!
ENAG tarafından ölçülen enflasyon % 180’lerdeyken bankaların vadeli mevduata uyguladığı faiz % 20’ler seviyesindedir! Kim parasını böyle bir faiz oranı ile mevduata yatırır ve erimesini seyretmek ister ki? Elbette aklı başı yerinde, rasyonel düşünen, hesap kitap yapan hiç kimse varlığının böyle erimesini seyretmek istemez.
Bu noktada bir çıkış arar eğer sen bütün çıkışları kapatırsan da parasını biriktirmez ve harcamayı seçer.
İnsanlar yahu ne uğraşacağım der gider parayı gayrimenkule park eder ve keyfine bakar. Buda emlak fiyatlarını patlatır ve özellikle enflasyondan etkilenen dar gelirli kesimin konuta erişiminin önünü tıkar.
Ha siz kalkar da Türkiye’de gayrimenkul yatırımı yapmayı cezalandıracak adımlar atarsanız bu sefer yatırımcıyı yurt dışına kaçırırsınız, yatırımcı gider gayrimenkulü yurt dışından alır, gene gemisini yürütür.
Yatırımcıların Türkiye’den kaçması hem üretimin düşmesine yol açar ve hem de büyük ölçüde döviz kaybı yaratır, sonuçta refah seviyemiz düşer ve halkımız yoksullaşır.
Ekonomi bilen tüm yönetimler birikimi ve yatırımcıyı teşvik eder, onun kazanmasına yardımcı olur ekonomi bilmeyen yönetimler ise yatırımcıyı birikim ve yatırım yaptığına pişman eder, cezalandırır ve en nihayetinde kaçmasına yol açar.
Aslında bu gün Türkiye’de olan da tam budur. Özellikle son anayasa değişikliği ile tesis edilen tek adam rejimi yatırımcı güveninin çok büyük ölçüde buharlaşmasına neden olmuştur.
Aklı başı yerinde, rasyonel düşünen, hesap kitap yapan hiç kimse parasını, yatırımını, malını mülkünü tek bir adamın iki dudağı arasından çıkacak kararlara emanet etmez. Bu yüzden yatırımcı ilk tepki olarak yatırım yapmaktan vaz geçmiş, tası tarağı toplayıp kendini ve servetini daha emniyette hissettiği demokratik ülkelere göçmüştür.
Demedi demeyin bu tek adam rejimi değişmeden de yatırımcının pozisyonu değişmeyecektir…