Elbette düşer ama enflasyonun düşmesi için sizin bir şeyler yapmanız gerekir. Konuyu bir örnekle açayım ki daha kolay anlaşılabilsin, diyelim ki çok yemek yiyor fakat az hareket ediyorsunuz ve aşırı kilolarınız var artık obez kategorisine girmişsiniz.
Hem sağlığınızı koruyabilmek ve hem de estetik kaygılar ile kilo vermek istiyorsanız hemen rejime girmeniz ve spora başlayarak hareketi artırmanız gerekir. Bu önlemler yetmezse belki cerrahi bir takım müdahalelere bile ihtiyaç duyulur. Yaşam biçiminizi hiç değiştirmez, her zaman yediğiniz kadar yemek yer ve spor yaparak yediklerinizi eritmezseniz doğal olarak kilo da veremezsiniz. Yarım ekmekle içtiğiniz bir kâse çorbadan sonra bir buçuk acılı adananın yanında bir litre kola içip üstüne de bir tabak künefeyi götürürken kilo vermeyi ummak hiç de mantıklı değildir değil mi?
Türkiye’nin enflasyon karşısındaki tutumu gün gün gezip kekleri, börekleri, çörekleri lüplettikten sonra hem fazla kilolarından şikâyet edip hem de “ne yapayım bünyem böyle, su içsem yarıyor şekerim” muhabbeti yapan ev kadınlarına benzemektedir.
Yiyip içmek kolay ve mutluluk verici, diyet ve spor zor, zahmetli ve acı vericidir. Bu örneğe benzer şekilde enflasyon yaratmak da kolay ve acısız, lakin enflasyon ile mücadele zor ve acılıdır.
İktidarlar enflasyon yaratırken hiç zorlanmaz, fakat enflasyon ile mücadele etmeye kalktıklarında daima çok zorlanırlar. Bu gerçeği bilen basiret ve sorumluluk sahibi iktidarlar enflasyon yaratmaktan çok büyük bir özenle kaçınırlar.
Savaş ya da doğal afetler gibi engellenemeyen bazı olağanüstü olaylar iktidarları istemeden de olsa enflasyonist politikalar izlemek zorunda bırakabilir. Geçtiğimiz iki yılda yaşanan küresel pandemi böyle bir doğal afetti neticede birçok ülkede iktidarlar enflasyonist politikalar uygulamak zorunda kaldı. Uygulanan ultra gevşek para ve maliye politikaları ile adeta helikopterden para dağıtıldı bu sayede kişilerin ve şirketlerin gelirsiz kalmaları ve iflasları engellenmeye çalışıldı. Sonuç beklenildiği gibi oldu ve ABD, AB, İngiltere gibi birçok ülkede enflasyon son 40 – 50 yılda görülmedik seviyelere fırlayıverdi.
Bu ülkeler şimdi hep beraber sıkı para ve maliye politikalarına dönmeye çalışıyorlar fakat bu seferde karşılarına durgunluk tehdidi çıkıyor. Pandeminin yıkıcı ekonomik etkileri atlatılmadan bir ekonomilerin bir durgunluk girmesi muhakkak ki hem firmaların ve hem de kişilerin iflasına işsizliğin artmasına ve refah seviyesinin ciddi manada düşmesine sebep olacaktır.
Bu korku ekonomi yönetimlerini çok zor bir durumda bırakmakta adeta kırk katır mı kırk satır mı diye bir tercihte bulunmaya zorlamaktadır.
Bu ülkeleri yöneten seçilmişlerin büyük ölçüde seçim kaygısı ile sıkı para ve maliye politikalarından taviz vererek bir müddet daha yüksek enflasyona razı olmak zorunda kalmaları bence kaçınılmazdır.
Bu yüzden küresel ölçekte ekonomilerin çok sert bir durgunluk sürecine girmelerini beklemek doğru değildir.
Türkiye’de ise seçimlere bir yıldan daha az bir süre kalmıştır, iktidar zaten topal ördek konumundadır. Bu seçimler AKP ve AKP MHP ortaklığı tarafından dayatılan tek adam rejimi açısından çok yaşamsal bir önem taşımaktadır. Seçimler kaybedildiği andan itibaren birçok iktidar mensubu, onlar ile birlikte hareket eden bürokrat ve iş insanı için mahkeme yolu görülecektir. Ayrıca muhalefetin kazanması demek AKP MHP ortaklığı ile tesis edilen tek adam rejiminin de sonu demek olacaktır.
Mahkeme korkusu bacayı sarmış ve seçime bu kadar az bir zaman kalmışken iktidarın doğru düzgün bir enflasyonla mücadele programı yapıp uygulaması hiçbir şekilde mümkün değildir.
Zaten böyle bir programı uygulamaya niyet etse bile elinde ne böyle bir programı yapacak becerikli ve bilgili kadrolar ve nede yeterli kaynak bulunmaktadır. Bu yüzden de seçimlere kadar enflasyonun daha da yükselmesi, TÜİK verileriyle bile üç haneleri görmesi kaçınılmazdır.