Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Dünyanın en büyük adalet sarayı Ankara'mızda inşa ediliyor. 622 bin metrekare kapalı alana sahip olacak" açıklamasını yapmış.
Bunlardaki bu büyüklük saplantısını anlamak için eminim ki Sigmund Freud olsa “çocukluklarına inmek lazım” derdi. Vallahi bende merak ediyorum çocukluklarında ne yaşadılar ki her şeyin en büyüğüne sahip olmak gibi bir saplantıları var.
Bakın iyi yönetilen bir ülkede cepler dolar, halkın malı mülkü artar, mahkemeler ve cezaevleri ise boş kalır.
Adaletin olmadığı, adalet hizmetlerinin gereğince çağdaş ölçütlerde karşılanamadığı bir ülkede en çok betonu döküp, en fazla demiri bağlayarak en büyük adalet sarayını yapsan da kime ne fayda sağlar?
Türkiye iyi yönetilen bir ülke olsa mahkemelerde dava olmaz hâkim savcı birbirine çay kahve içmeye gider, can sıkıntısından tavla pişpirik falan oynarlardı.
Bir adalet bakanının çıkıp dünyanın en büyük adalet sarayını inşa ediyoruz demesi böyle bir gerek var da inşa etmek zorunlu hale geldiyse zaten başlı başına ülkenin çok ama çok kötü yönetildiğinin ispatıdır.
Haaa “böyle bir gerek yok ama müteahhitlere iş lazım” diyor, eskisini yıkalım ve yapmışken de en büyüğünü yapalım istiyorsanız bu da resmen milletin parasını betona gömmektir!
Bakın acı ama gerçek, bugün AKP tarafından yönetilen Türkiye’de:
Alt mahkemeler Anayasa Mahkemesi kararlarını takmıyor.
İktidar hem Anayasa Mahkemesini kararlarına uymuyor ve hem de birçok iş ve eyleminde göz göre göre anayasayı çiğniyor.
Birçok yazar, çizer, aydın, iş insanı ve siyasi nahak yere mahpusta.
Bir seçilmiş milletvekili, Hatay Milletvekili Can Atalay Anayasa Mahkemesinin açık kararına rağmen hala mahpusta, keyfi olarak esir tutuluyor.
Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş sokakta iki torbacıya vurduruldu ama bu işin arkasındaki muktedirleri herkes biliyor fakat kimse dokunamıyor.
Son depremlerde birçok bina yıkıldı, 50 binden fazla insanımız öldü çok daha fazlası yaralandı ama bu binaların yapımına izin ve iskân belgesi veren bir tek kamu görevlisi yargılanmıyor.
Faili meçhuller hala faili meçhul.
Yolsuzluk, rüşvet vs. almış başını gidiyor, herkes biliyor ama yargıda tık yok.
Bir sosyal medya paylaşımı yapan, iki satır yazı yazan ya da çenesini az biraz tutamayan mahpusta ama vergi kaçakçıları, katiller, hırsızlar ve hatta teröristler sokakta.
Herkes herkesle davalı kişiler ile kişiler ve kişiler ile devlet arasındaki davalar almış başını gidiyor.
Davalar kabul edilemeyecek kadar uzun sürüyor, en basit bir dava bile yıllarca sürüncemede kalıyor.
İcra mahkemelerinde dosya koyacak depo bulunmuyor, dosyalar koridorlara istifleniyor.
Adalete güven yerlerde sürünüyor birçok dava siyasetin gölgesinde kalıyor.
Ama arkadaş çıkıp dünyanın en büyük Adliye Sarayını inşa edeceğiz, bolca beton döküp demir bağlayacağız diye övünüyor.
Kardeşim sen müteahhit değilsin Adalet Bakanısın!
Övünmen gereken şey binalar değil, memleketteki adaletin seviyesi olmalıdır!
Memleketteki adalet seviyesi ile övünebiliyor musun?
Bu ülkenin her bir yurttaşı göğsünü gere gere “Ankara’da hâkimler var.” Diyebiliyor mu?
İçinde adalet olmadıktan, halkın bir işine yaramadıktan sonra dünyanın en büyük adalet sarayını yapsan ne olur yapmasan ne olur?