Onun elini ilk tuttuğumda içimde fırtınalar koptu. Sıcacık çok güzel bir duyguya kapıldım. Kelebekler uçuştu vücudumun ve kalbimin sesleriyle birlikte. Dünyanın en mutlu kişisiydim. Sevgilimin elinden tutmuştum.
Ne kadar el ele yürüdük bilmiyorum. Dünyanın merkezi ben olmuştum. Sevgilimle dünyanın etrafını defalarca yürürdüm bu sevgi ve mutlulukla. Gördüğüm herkese gülücükler dağıtmak, onları sevmek, merhaba demek, bakın bu elini tuttuğum sevgilim demek harika bir duygu. Sevgimiz uzun yıllar devam etti. El ele aşk ile tutuşmanın meyvesini yıllar sonra evlenerek bir çocuk ile taçlandırdık.
Çocuğumuz doğduğun da elleri yumuk yumuk. Pamuk gibiydi. Ellerini öptüm öptüm doyamadım. Sevgilimin, şimdi karımın ellerini tuttuğum günkü sevgi değildi bu sevgi ve heyecan. Bu sevgi başımdan ayaklarıma sıcacık inen bir duygu seliydi. Bu sevginin sahibi,savunmasız, yardıma muhtaç ve dünyaya yeni merhaba diyen mini minnacık bir cana duyulan sevgi idi. Uyurken bir parmağıma sıkı sıkı sarılıp uyması, dünyaları bana verseler bu kadar sevindirmezdi.
Yıllar geçti yavrumuz yürümeye başladı. Bir eli benim avuçlarımın arasında diğer eli annesini avuçları arasındaydı. İki elinde tutup havalara kaldırmak, uçurmak oyunumuz çok hoştu. Yavrumuzun gülücükler dağıtan bu halleri bizim için paha biçilmez bir duyguydu. Minik sıcacık elini tutmak hep en büyük ödül ve gurur oldu. “Bakın bu minik ellerin sahibi bizim çocuğumuz” demek istiyordum. Okul yolunda, tatilde sıkıca elimizden tutması bize güvenmesi henüz çizilmemiş mutlu bir tabloydu.
Yıllar geçti bizler yaşlandık her şey yaşlandı. Çocuklar büyüdü, büyük büyük insanlar oldular. Anne babalar, yani bizler belki de birçoğumuz evlerde, yaşılar yurdunda, bakım evlerinde tek başına kalmıştık.Bayramlarda seyranlarda çocuklarını, torunlarını gelecek bir telefonu beklemeye başladık.
Özene bezene büyüttüğümüz çocukların gözünde çekmecede unutulmuş telefon, elektrik, su faturası gibi olduk. Her an çalacak kapı zilindeydi kulağımız.
Hiç izin alamayan, zamanları olmayan çocuklarımız bir anda nasıl olduysa hasta olunca izin alıp başucumuzda oldular. Büyütüp adam ettiğimiz üzerine titrediğimiz çocuklarımızın gözünde bir yabancıya dönüştük. Her sabah, akşam, karda, kışta köpeğini gezdiren çocuklarımız, ellerinde poşet ile köpeklerinin bokunu yerden toplayıp gezerken yatalak anne babasının altını temizlemekten gocunur hale geldiler. Bu sonu biz mi hazırlardık doğanın gereği midir bilemedik.
Minicik ellerini tutup gezdiğimiz yavrularımızın elleri kaktüs çiçeğine nasıl dönüşmüştür bilmedik. Elinden tutup parklara, gezilere götürdüğümüz yavrularımız büyümüş artık onlar bizim elimizden tutup karşıdan karşıya geçirmeye parklara götürmeye başlamışlardır. Ama o sıcak ellerinin de duygularınında ki hisleri kaybolmuş,soğuk bir hal almıştı.
Babam “İnsan bedeni ağırdır“ derdi.Babam hiç elimden tutup gezdirmemişti beni. İçimden “bir gün elimden tutup gezdirirse ne hissederim “diye çok düşünmüştüm. Ama babam elimden hiç tutmadı benim. Ben çocuğumun elinden tutarken ne hissediyor diye korkudan kendisine hiç soramadım. Ama her anını hissederek yaşadım, minik elleri sıcaklığını, masumiyetini hiç unutmadım. Çocuklar büyüdüler iş güç sahibi oldular. Ne hazindir ki. Unuttular o sımsıcak tutan ellerimizi.
EL ELE TUTUŞMAK BİR AŞKTIR OYSA.