Duygusal Açlık: Modern Hayatın Gizli Boşluğu

Duygusal açlık fiziksel açlıktan farklı olarak bedenin değil ruhun doyurulmayı beklediği bir durumdur.
Günümüz dünyasında hızlı yaşam temposu, sosyal medyanın dayattığı mutluluk tabloları ve bireylerin yalnızlık hissi bu açlığı tetikleyen başlıca etkenlerdir.

Peki neden bazen yemek yerken aslında doyurmak istediğimiz şey midemiz değil de ruhumuzdur?
Duygusal açlık genellikle farkında olmadan alışkanlık haline gelen bir tepkidir.
Mutluluk ya da huzur arayışı çoğu zaman yiyeceklerle ilişkilendirilir.
Tatlı bir çikolata ya da sıcak bir kahve yalnız geçen bir akşamı bir anlığına doldurabilir gibi görünse de duygusal açlığın asıl nedeni bir bağlantı eksikliğidir.

Bu eksiklik sevgi, onaylanma ya da anlam arayışından kaynaklanabilir.
Bu açlığı doyurmanın yolu her şeyden önce onu fark etmektir.
Fiziksel açlık ve duygusal açlık arasındaki farkı öğrenmek, kendimize karşı dürüst olmayı gerektirir.

“Gerçekten acıkıyor muyum yoksa hissettiğim bir boşluğu doldurmaya mı çalışıyorum?” sorusunu sormak önemlidir.
Duygusal açlıkla başa çıkmak için kendi duygularımıza alan tanımak, onları bastırmadan yüzleşmek gerekir.
Sanat, spor, meditasyon gibi aktiviteler, bu tür bir boşluğu doldurmanın sağlıklı yollarıdır.
Ayrıca yakın ilişkiler kurmak ve var olan ilişkilerimizi derinleştirmek de duygusal açlığı azaltmada etkili olabilir.
Unutmayalım ki her açlık doyurulmak zorunda değildir.
Bazen bir boşluğu kabullenmek o boşluğun dolmasından daha kıymetlidir.
Duygusal açlığınızı beslemek yerine onun size söylemek istediklerini dinleyin.
Belki de orada hayatınızın bir yerinde yapmanız gereken bir değişimin ipuçları saklıdır.