DÜNDEN BUGÜNE MISIR (3)

2011 yılının Ocak ayının 25’inde başlayan Mısır’daki isyanın merkezi Başkent Kahire’nin Kurtuluş (Tahrir) Meydanıydı. Bu isyanda ölenlerin sayısı net olarak verilemiyordu. 100’ü aşkın ölü, 2 bini aşkın yaralı olduğu söyleniyordu.

4 Şubat 2011 günü milyonu aşkın halk meydandaydı. Bu en büyük direniş olmuştu. Şimdi ortada Hüsnü Mübarek’in adamları görünmüyordu. Daha iki gün önceki olaylara TV’lerde baktığımızda kafaları sargılı genç adamlar Kurtuluş Meydanı’nın bir ucundan diğer ucuna doğru ilerliyordu. Hüsnü Mübarek’in taraftarlarıyla iki gün süren atlı-develi savaşın yaralı ve muzaffer gazileriydiler.

Kafası sargılı bir çocuk uzaklara doğru bakarak eliyle zafer işareti yapıyordu. Çatışmalarda taş ve sopaların hedefi olup hayatını kaybedenler için sloganlar atılıyordu: “Ey cennetin kapısındaki şehitler, rahat uyuyun! Mücadelemiz sürecek!” diye… 

25 yaşındaki bilgisayar öğretmeni Muhammed Avaş, “Eğer savaşmazsak yok oluruz. Aslanı sinirlendirdik. Şimdi pes edersek her zamankinden daha vahşi bir biçimde üzerimize saldırır” demişti.

Mısır’ı 30 yıldır yöneten Hüsnü Mübarek ve ailesinin serveti hakkında ortaya atılan son rakam dudak uçuklatacak biçimdeydi.

Orta Doğu uzmanlarına göre Mübarek Ailesi’nin servetinin çoğu İngiltere ve İsviçre bankalarında yatıyordu. 

Princeton Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Amaney Jamal’a göre bu servetin miktarı 40-70 milyar dolar arasındaydı. Servetin önemli bir bölümü de Londra, New York, Los Angeles ve Kızıldeniz’in pahalı sahil bölümlerinde emlak yatırımı şeklindeydi. 

Uzmanlar, gerek 30 yıllık devlet başkanlığı gerek öncesindeki üst düzey askeri görevleri sırasında Mübarek ve ailesinin kilit yatırımları ellerinde tuttuğuna işaret ederek kazanımların çoğunun offshore hesaplara, gizli hesaplara, lüks ev ve otellere yatırıldığını belirtiyordu. Mübarek’in tüm yatırımlardan “garanti” karşılığı yüzde 20 pay aldığı söyleniyordu. 

El Haber gazetesinin haberine göre Mübarek’in Manhattan, Beverly Hills gibi lüks yerlerde mülkleri vardı. Oğulları Cemal ve Alaa’nın da Londra’da malikâneleri bulunuyordu.

Mısır’da gelinen nokta bir “isyan” hareketiydi. Bir kaos ortamıydı.

Hüsnü Mübarek ve ekibi iktidarı bırakmamıştı. Niyetleri de yoktu.

ABD, Mübarek’ten desteğini çektiğine göre, Mübarek’in devrinin kapandığına inanıyordu.

Mısır için nasıl bir yönetim tezgâhı hazırlanıyordu?

NTV’nin canlı yayınında izlediğim Hüsnü Mübarek’in sadık adamlarından Mısır Büyükelçisi Abderahman Salaheldin,“Türkiye dahil hiçbir ülkenin kendilerine model olamayacağını” söylüyordu. Salaheldin “Mısır, Türkiye değil; Türkiye de S. Arabistan değil. Her ülkenin kendi karakteristiği var” diyordu.

Salaheldin, şunları söylüyordu: “Temel olarak bir mekanizma üzerinde anlaştılar. Bu mekanizmada halka cumhurbaşkanı tarafından verdiği vaatler nasıl hayata geçirilecek, yeni cumhurbaşkanının barışçıl bir şekilde seçilmesi için geçiş nasıl sağlanacak, anayasa nasıl değiştirilecek, parlamentodaki tartışmalı sandalyeler üzerindeki sorunlar nasıl çözülecek?

Bütün bu talepler soruşturmalara paralel olarak gerçekleştirilecek. Üç soruşturma var; ilki 25 Ocak 2011 ve sonrasında yaşananlarla ilgili. Bir diğeri siyasi ve ekonomik yolsuzluklarla ilgili bir soruşturma. Üçüncüsü ise tutuklanan ve gözaltına alınanlarla ilgili soruşturma.” Bu soruşturmalar Mısır’ın geleceğini belirleyebilecek miydi? (Devam edecek)