DÜN BUGÜN YARIN

İnsanların köyüne, kasabasına şehrine ya da ülkesine bağlılığının sebebi, oralarda yaşadıklarıyla, geçirmiş olduğu zamanla çok ilintilidir.

İnsanların köyüne, kasabasına şehrine ya da ülkesine bağlılığının sebebi, oralarda yaşadıklarıyla, geçirmiş olduğu zamanla çok ilintilidir.

Sabah evden çıkıp işe giderken apartman görevlisine “günaydın” demek ve karşılığını almak.

Yola çıktığınızda her gün sokağınızı süpüren temizlik işçisine “kolay gelsin” deyip hal hatırını sormak ve yüzündeki gülümsemeyi görmek.

Komşu apartmanın bahçesinde size bakan kediye yanınızda taşıdığınız mamadan uzatıp yanınıza çağırmak. Bu iletişiminiz sayesine kedini başını okşayıp güvenini kazanmak. Onun o mır mır sesini duymak.

Taksi durağındaki tanıdık şoförlerle ayak üstü ülkenin sorunlarıyla ya da havdan sudan konuşmak.

Yan yana bulunan her gün alışveriş yaptığınız manav bakkal sahiplerine “hayırlı işler bol kazançlar demek. Sabahın ilk saatlerinde çaylarını yudumlayan esnafın çay ikramı ve kahvaltılarına katılmak.

İş yerine gitme bir yerlere yetişme telaşı dışında hayata böyle küçük dokunuşlar yaparak güne başlamak, yaşamın anlamına anlam katmaktır.

İlkbaharda açan leylakların kokusunu doya doya içinize çekmek.

Kışın lapa lapa kar yağarken adım adım bildiğiniz sokakta güven içinde yürümek.

Dün bugün yarın, hayat kısa. Yaşayacağımız her şey hayatımıza renk katmalı Uzun zaman oturduğum semtin hattında çalışan otobüs şoförün ile her sabah aynı saatte işe gittiğim için karşılaşmamız sonucu ısrarla “günaydın” diyorum ama otobüs şoförü hiç tepki vermiyor. Bu durum belki de aylarca sürdü. Ben ısrarımdan vazgeçmedim her sabah “günaydın” demeyi bırakmadım.

Bir yandan da şoföre içimden kızmaya başladım, iletişim kurmaya, kendisine işinin zorluğunun yanında emeği karşılığında “günaydın” diyerek dostluk kurmaya çalışıyorum. Sonuçta otobüs şoförünü ben ve benim gibi sabah o saate otobüste bulunanların kurtarıcısı, bizi işimize yetiştirmeye çalışan bir emekçi olarak görüyorum.

Sabrımın sonunda yine bir sabah “günaydın “diyerek otobüse adımımı attım ve kaptan bana cevap verdi günaydın dedi. O anda o kadar çok mutlu oldum ki.

Geçen günler sonunda ufakta olsa muhabbet etmeye başladık. Israrımın bir sebebi varmış demek ki. Otobüs kaptanın akrabası, çalıştığım kurumdan emekli olmuş benim de tanıdığım bir abimiz çıktı.

Küçük tesadüfler, bulunduğun yerdeki insanlarla diğer canlılarla tanışman ve onlarla sohbetlerin senin oraya ait olmanı gösteriyor. Bu yüzden insanlar mekân, yer, şehir, ülke değiştirmek konusunda zorlanmasının sebebi kendini yeni yaşam ortamlarına girdiğinde güvende hissetmemesi olarak görülür.

Adım attığın her kaldırımı yolu bilirsin. Yollar nereye gider hangi semtte ne vardır.

Tiyatro, opera, sinema parklar, alışveriş mekânları, lokantalar ve kafeler sizin bildiğiniz yerler olmuştur. Oraların sahibi değilsinizdir, bir anınınız, yaşamınız hatırlatır ve size ait yerler olmuştur o mekânlar artık.

Yemek yediğiniz lokantanın garsonu nelerden hoşlandığınızı nelerden hoşlanmadığınızı bilir. Gittiğiniz kafenin garsonu kahvenizi ya da çayınızı nasıl içtiğinizi bilir. İşte bu küçük dokunuşlar ve hatırlanmalar sizi yaşadığınız yere bağımlı kılar. Yeni bir şehir insanı korkutur, alışmak zaman alır. Şarkıda da denildiği gibi,

Alışmak sevmekten

Daha zor geliyor,

Alışmak bir yara,

Bağrımda kanıyor.

En iyi şehir en iyi bildiğin şehirdir. Şehirleri şehir yapan orada yaşayanlarıdır.

Yaşayanları o şehirlere bağlayanda dostluklar ve yaşanmışlıklardır.