Hazine ve Maliye Bakanlığı Türkiye’nin 31 Mart 2021 itibarıyla 1. Çeyrek brüt dış borç stokunu 448,4 milyar dolar olarak açıkladı. Dış borç stokunun milli gelire oranı ise yüzde 61,5 olarak kaydedildi.
Görünen o ki dış borç stoku 2020 yılının son çeyreğinde görülen zirveye epeyce yakın bir seviyede, hala zirvelerde dolaşıyor. Hatırlanacağı üzere, 2020’nin son çeyreğinde dış borç stoku 450,1 milyar dolar olmuş ve milli gelire oranı ise zirve yaparak yüzde 62,8 olarak kaydedilmişti.
Türkiye’de yakın dönem ve geçmişte yaşanan üç büyük krizde brüt dış borç stoku:
Görüldüğü gibi asıl önemli gösterge olan dış borç stokunun milli gelire oranı yakın tarihin zirvelerinde ve 2001 krizindeki oranın bile üstünde dolaşıyor.
Bu son derecede endişe verici bir durumdur. Bir devletin kendi basmadığı bir para birimi ile borçlanması, eğer cari fazla vermiyorsa hiçbir şekilde sürdürülmesi mümkün olan bir durum değildir. Eninde sonunda bir borç krizi yaşanması muhakkaktır.
Türkiye aynı Osmanlı İmparatorluğu gibi dış borç bataklığına sürüklenmiş ve burada boğulmaktadır. Dış borç ve yabancı sermayeye dayalı neoliberal ekonomi ve büyüme politikaları Türkiye’yi çok ciddi bir felakete sürüklemektedir.
AKP iktidarının umutsuzca yeni borç peşinde koşması, borca borçla takla attırmak için her faiz oranına razı olması bu gidişatı değiştiremez, sadece iflası biraz öteler.
Yapılabilecek tek şey, uygulanabilecek tek politika bu gerçeği kabul edip değiştirebilmek için doğru adımları atmaktan geçmektedir.
Malum ölümcül hastalıklarda erken teşhis hayat kurtarır, hastalık ne kadar ilerler, tedavide ne kadar geç kalınırsa hastayı kurtarmak da o kadar zorlaşır. Ekonominin ölümcül hastalığı da cari fazla vererek döviz ya da altın kazanamayan ekonomilerin döviz yada altın ile borçlanmasıdır. Bir ekonomi paçasını bu döngüye kaptırdı mı, kolay kolay sıyrılması, bu kısır döngüyü kırması mümkün olmaz. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Dış borç aynı uyuşturucu gibidir; çok istisnai hallerde ve çok doğru olarak kullanılmazsa kolayca bağımlılık yapar ve ekonomiyi her daim iflasa sürükler.
Bir çok iktidar yanlısı odak; “efendim, Amerika’nın şu kadar, Japonya’nın bu kadar, Çin’in bilmem ne kadar borcu var öyleyse biz borçlanmaktan niye korkalım, neden bir sorun yaşayalım” demektedir. Böyle düşünenlere şunu hatırlatmak isterim Amerika’nın borcu elbette çok, lakin kendi basma hakkına sahip olduğu para birimi dolar ile borçlanıyor. Yani canı isterse banknot matbaasını fayrap çalıştırır, basar basar dolarları borcunu kapatır. Çin Almanya, İngiltere ve Japonya gibi ülkeler ise cari fazla veren ülkeler. Cari fazla vererek döviz kazanabilen ekonomilerin borçlarını ödemesinde çoğu zaman bir sorun çıkmaz.
Oysa Türkiye hem döviz ile borçlanıyor ve hem de uzun yıllardır devamlı olarak büyük miktarlarda cari açık veriyor.
İktidara yakın odakların bir başka iddiası ise efendim dış borcun büyük kısmı kamuya değil özel sektöre ait bu yüzden kamuyu ilgilendirmez söylemidir. Bakın özel sektörün dış borçlarının çok önemli bir kısmı enerji, sağlık, ulaştırma gibi sektörlerde yap işlet devret kapsamında yürütülen projelerden kaynaklanmaktadır. Biliyoruz ki bu projelerde asıl borçlu ve bu dövizi bulup ödemesi gereken kamudur. Bu yüzden de borcun kimin üstünde göründüğünün hiçbir önemi yoktur.