Aslında bu günkü makalemi daha ciddi bir konuya ayırmıştım ama Nebati beyin vecizeleri üstüne bir, iki çift laf etmek gerekti, zırva tevil götürmez diyemedim, bu iddiaları görmezden gelemedim.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati konuşmasında, “Kur Korumalı Mevduat’ta yatırımcının çıkması için bir neden yok. Hazineye olan etkisi de çok düşük. Çünkü Türk lirası en düşük durumda, daha ineceği bir yer yok, vatandaş rahat olsun” demiş.
Ekonomi bilmediği için doğal olarak ekonomi tarihi hakkında da bir fikri olmayan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin paraların değer kaybında bir dip olmayacağı konusunda bir bilgisi de yok. Dünya’da başka ekonomilerde geçmişte ve yahut da günümüzde yaşanan radikal değer kayıplarını bilebilseydi eminim bu kadar kendinden emin konuşamazdı.
Aslında hem AKP Genel Başkanı Erdoğan ve hem de Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak’da dolar kuru 2,5 TL ve 5 % TL civarında seyrederken de benzer iddialarda bulunmuşlardı, sonra nasıl feci bir biçimde mahcup olduklarını hep beraber yaşayarak görmüştük.
Önce şunu söyleyeyim kâğıt paralar doğaları gereği devamlı olarak değer kaybederler. Bu değer kaybını faiz ile telafi edemezsen elinde kâğıt para tutanların birikimleri ya da varlıklar erir, buharlaşır, en nihayetinde yok olur gider.
Farklı ülkelere ait farklı kâğıt para birimlerinin değer kaybı da birbirinden farklı olacağı için kurlar devamlı olarak değişkenlik gösterir, dalgalanır. Bir ülkenin para birimi diğer bir ülkenin para birimine göre daha fazla ve daha hızlı değer kaybederse kurlardaki değişim de hızlanır.
Bu makale Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin eline geçer, okuma fırsatı bulur mu bilmem ama ben gene de anlatayım bakın dünyanın rezerv parası olan dolar da bile değer kaybı çok ciddidir.
Ons altın ve petrol fiyatlarındaki değişime bakarak bu değer kaybını rahatlıkla anlayabiliriz. Bundan 50 yıl önce 1970’lerin başında 1 ons altın 35 dolardı bu gün ise 1900 doların üstünde. Yani 1970 de 1 milyon dolarınız olsa 38 bin 500 ons altın alabilirdiniz fakat o parayı kasaya koymuş ve hiç faiz almadan beklemiş olsanız bu gün alabileceğiniz ons altın miktarı 518 onsa düşmüş olurdu, ne büyük bir servet kaybı değil mi?
O dönemde alabileceğiniz ons altının bu günkü değeri ise 74 milyon 305 bin dolardır. Eğer elinizde kâğıt para tutup bunu 50 yıl boyunca faizde değerlendirmiş olsaydınız bu rakama ulaşmadıysanız gene de zarardasınız demektir.
Bundan 50 yıl önce 1970’lerin başında 1 varil ham petrol 1,9 dolardı bu gün ise 110 doların üstünde. Yani 1970 de 1 milyon dolarınız olsa 526 bin 300 varil ham petrol alabilirdiniz fakat o parayı kasaya koymuş ve hiç faiz almadan beklemiş olsanız bu gün alabileceğiniz ham petrol miktarı 8 bin 700 varile düşmüş olurdu, servet kaybının miktarı buradan da görülecektir.
Aslında dolardaki bu değer kaybı oldukça ılımlı, öngörülebilir ve yavaştır. Bazı başka ülkelerde ise bu değer kaybı son derecede hızlı ve radikal olmuştur. Bunun en önemli örneklerinden biri Almanya’da Alman Markının değer kaybıdır.
Birinci Dünya savaşı sonrasında yaşanan hiperenflasyona sürecinde Alman Markı Amerikan Doları karşısında güneşte kalan kar gibi erimişti. Öyle ki 1923’te 1 Amerikan Doları 4,2 Trilyon Alman Markı oldu. Ocak 1922’de 1 Mark’a satın alınabilen bir içkinin fiyatı, Kasım 1923’te 192 Milyon Mark’a yükselmişti.
Almanya’da yaşanan hiperenflasyon yüzünden fiyatlar genel seviyesi çok büyük bir hızla artmıştı. O dönemden çok ilginç hikâyeler anlatılır, mesela bir fincan kahve içerken içilen kahvenin fiyatı kahve bitmeden iki katını bulabilir hale gelmişti. İnsanlar kazandıkları para ellerine geçer geçmez ana gıda tüketim maddeleri almaya çalışıyorlardı. Bir çalışan maaşını alır almaz fabrika giriş kapısında kendisini bekleyen oğluna koşarak götürüyor, oğlu parayı alarak koşarak fırına gidiyor. Parayı aldığı an un alsaydı 3 çuval un alabilecekken 10 dakika sonra vardığı fırından ancak 2 çuval un alabiliyordu.
İnsanlar paralarını el arabaları ile taşımaya başlamışlardı. Paranın maden değeri kendi değerini geçmişti, kâğıt para basımında önlem alınmış, mürekkep maliyeti azalsın denilerekmark tek taraflı basılmaya başlanmıştı.Bir sürü akıl almaz görüntü ortaya çıkmıştı; duvar kâğıdı maliyeti daha pahalıya geldiği için para ile duvarlarını kaplayanlar, arabalar ile para taşıyarak alışverişe gidenler. Sokaklarda ısınmak için para yakan insanlar, para desteleri ile oynayan çocuklar, sokaklardan para süpüren çöpçüler görülmüştü. Merkez bankası ve hatta postaneler mark basmaya yetişemiyordu.
Kıssadan hisse olarak; Almanya’da da görüldüğü gibi paralarda değer kaybının dibi, enflasyon ve aptallığın ise bir üst limiti yoktur. Eğer doğru ekonomi politikaları uygulanmazsa enflasyon inanılmaz seviyelere yükselir, paranın satın alma gücü inanılmaz dipleri görür.