Derbinin şifreleri…

Süper Lig’in 2024-2025 sezonunun ilk derbi heyecanını Kadıköy’de Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi 3-1 yendiği maçla yaşadık.

İlk saniyesinden son anına kadar, tam bir heyecan fırtınası şeklinde geçen mücadele izleyenleri mutlu etti. Eğer kaleciler, özellikle de Muslera kalesinde devleşmese, iki takımın gol ayakları son vuruşlarda biraz daha isabetli olsa sanırım tarihin en gollü derbisi olurdu. Öyle bir derbi izledik ki, top bir o kalede, bir bu kalede ve her an gol beklentisi sundu izleyenlere.

Bu karşılaşmaya gelene kadar, çıktığı beş maçtan da galibiyetle ayrılan ve Fenerbahçe ile arasında 2 puan fark olan Galatasaray bu galibiyetle, ezeli rakibiyle arasındaki puan farkını beşe yükseltti ve şimdilik de olsa, önemli bir avantajı cebine koydu. 

Hepimizin de bildiği gibi bu iki takım, 120 yıla yakın bir zamandır süregelen rekabette birbirlerine, özellikle de geçtiğimiz yıldan tanıklık ettiğimiz o dominasyonu bu yıl da sürdürme eğiliminde olduğunu adeta haykırır gibiydi.

Derbiye gelene kadar geçen beş maçlık periyotta, Galatasaray’ın beşte beşlik galibiyet serisi, Fenerbahçe’nin de dört galibiyet ve bir beraberlik alarak yoluna devam ediyor oluşu bu durumun en çarpıcı kanıtı olarak karşımızda duruyordu.

Ve ligin altıncı haftasındaki ilk derbide bu iki dev karşı karşıya geldi. Fenerbahçe’yi Kadıköy’de 3-1 yenen Galatasaray, Fenerbahçe kulüp tarihinin en uzun yenilmezlik süresi olan 32 maçlık seriye de nokta koymuş oldu.

Üzerinden üç gün geçmiş bir maç için uzun uzadıya bir kritik yazmayacağım tabi ki. Ancak birkaç satırla da olsa her iki takımın da artı ve eksilerini sıralamak istiyorum izninizle.

Önceliği kazanan takıma bakalım dilerseniz. 

Her ne kadar Kadıköy’de, yani deplasmanda olmasına karşın, Galatasaray psikolojik üstünlükle çıktı maça. Bir kere geçtiğimiz yılın verdiği bir özgüven ve Kadıköy’e gelene kadar, hiç puan kaybetmemiş olması da ayrı bir motivasyondu Sarı Kırmızılı takım için.

Fenerbahçe’ye baktığımızda bana göre maçı kaybettiren en önemli unsur, Galatasaray gibi blok halinde oynayabilen bir takıma karşı, özellikle defans bloğunda oyun boyunu uzatmak tam anlamında intihardı ve Sarı Lacivertli takım tabiri caizse ayağına sıktı.

Bir başka etken de, Galatasaray’ın rakibin birinci bölgesinden başlayarak yaptığı presin %50’sini bile Fenerbahçe’den izleyemedik maç süresince.

Bunlara ek olarak, maçın başında muhteşem performansına karşın, Galatasaray’ın ilk golünden sonra neredeyse susma noktasına gelen tribünlerdi. Her zaman 12’ci adamın gücünü arkasında hisseden Fenerbahçe, maalesef bu maçta bu desteği arkasında tam olarak hissedemedi. Üstelik yenik duruma düşmesine karşın, pozisyona da giriyorlardı. O anlarda gücünü bildiğimiz o koro arkasında olsaydı, sonuç belki daha farklı olabilirdi.

Evet, sonuçta öyle ya da böyle bir Fenerbahçe Galatasaray derbisini daha geride bıraktık. Bu uzun maratonda daha çok maçlar kazanılıp kaybedilecek.

Doğrusunu söylemek gerekirse, beni bu maçta en çok mutlu eden şey, iki takımın futbolcularının da iyi niyetli oluşu ve hakemin işini kolaylaştırışıydı.

Kalın sağlıcakla…