Depremzedelerin Duyulmayan Çığlıkları

Geçtiğimiz günlerde seyahat dönüşü Sonsöz’de yayınlanan, “Sistemle birlikte toplum da çürüyor” başlıklı yazımda Adana, Osmaniye ve Hatay illerinden aldığım notlardan sağlık sektöründe yaşanan sıkıntıları gündeme getirmiştim ve “Depremzedelerin duyulmayan feryatlarını” da gelecek bir yazımda anlatacağım demiştim.

6 Şubat deprem felaketinin üzerinden 2 yıl 8 ay gibi bir zaman geçti. Felaketin yıktığı 11 ilin tamamında konut inşaatları devam ediyor, kısım kısım tamamlananlar, kura ile hak sahiplerine dağıtılıyor, ancak halen çok sayıda depremzede de konteynerlerde yaşamaya çabalıyorlar. Bu yazımda anlatacağım konu ise, koteyner kentlerde yaşayanların sıkıntılarından çok daha farklı ve ağır sıkıntılar.
İskenderun’da ziyaret ettiğimiz konteyner kentlerdeki yakınlarımızın sıkıntılarını dinledik. Eskimiş, sağı solu, tabanları çürümüş, çökmüş daracık konteynerlerde yaşayan yakınlarımız, yaklaşan kış koşullarında nasıl barınacaklarını kara kara düşünürlerken, “Asıl korkumuz, yetkililer, yılbaşına kadar tüm konteynerlerin boşaltılacağını ilan ettiler, nereye gideceğimizi, nereye taşınacağımızı bilemiyoruz” diyorlar, ancak, yine de bir beklentileri ve umutları var.
Bu yazımda gündeme getireceğim konu ise, depremzedelerin bugüne kadar gündeme getirilmeyen ve belki de hiç bilinmeyen çok önemli sıkıntılarından başka birisidir.

Osmaniye’de şehrin en merkezi yerinde iki katlı bina ağır hasar alıyor, depremden hemen sonra görevlendirilen yıkım ekipleri tarafından enkazına kadar sökülüp götürülüyor, o günlerden beri mahkeme mahkeme koşuşturan konut sahipleri, mahkemeleri de kazanmalarına rağmen bir türlü hak sahipliğini elde edemiyorlar.

Bu iki katlı binanın alt katı, oğlum Doğan Onur Özer’e ait, üst katı da genç yaşında bir hastalık sonucu kaybettiğimiz kayınbiraderim merhum Sait Kaçar’ın eşi Nurten Kaçar’ın mülkiyetinde. Aileden miras kalan bu binanın üst katı, aile tarafından mağduriyetinden dolayı Nurten Kaçar’a verilmişti, alt kat da, yıllar önce mirasçıların satmaya karar vermesi üzerine banka kredisi filan kullanarak oğlum Doğan Onur Özer tarafından satın alınmıştı. Tapu’da, belediyede, tüm kamu kurumlarında kayıtlı, eksiksiz bir bina.

Deprem sonrası Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından hazırlanan hak sahipliği listesinde isimlerini bulamayan bu iki aile, tüm yollardan girişimlerde bulunuyorlar ve halen haklarını almaya çalışıyorlar.

Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, ilk başvurularına, “Hasar tespit listemizde isimleriniz bulunmuyor” diyor. Yapılan incelemede bu iki katlı binanın bitişiğindeki tek katlı sapasağlam binaya ağır hasarlı raporu verildiğini, kendi binalarının ise kayıtlarda yer almadığını öğreniyorlar. Binalarının yıkım ekipleri tarafından yerinden kaldırıldığını ifade etmeleri karşısında, “Siz, sorununuzu yıkım ekibiyle çözeceksiniz” deniyor. Yıkım ekibi, Valilik, İl Özel İdaresi, Belediye, Şehircilik Müdürlüğü, ordan oraya sürükleniyorlar, bir çözüm bulunamıyor.

Konut sahipleri mahkemeye başvuruyorlar, Osmaniye 2. Sulh Hukuk Mahkemesi, bilirkişi gönderiyor, binanın yerinde olmadığını tespit ettiriyor ve bizimkilerin mağduriyetine karar veriyor. Şehiclik Müdürlüğü “Zaman aşımı” filan diyerek yine üzerinden atıyor... Sorun, İdare Mahkemesinde de bir kaç kez düzeltmeler yapılarak tekrarlanmasına rağmen yine çözümlenemiyor. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, “Kayıtlarımızda hak sahibi görünmüyorsunuz, yapabileceğimiz bir şey yok” diyor.

Yıkım ekipleri tarafından kaldırılan söz konusu iki katlı binanın mülkiyet sahiplerinden Nurten Kaçar İskenderun’da, Doğan Onur Özer de Ankara’da kiralık evde yaşıyorlar. Deprem felaketi sırasında her katta bir kiracı aile bulunuyordu, ne kiracılar, ne de mülk sahibi iki aile bugüne kadar en küçük deprem yardımı alamadılar. Şu anda inşaatları tamamlanan ya da tamamlanacak olan deprem konutlarından da hak sahipliği elde edemediler.
Deprem bölgesinde bu ve benzeri bir çok mağduriyetin yaşanmakta olduğu ifade ediliyor, bunun da, ilgili kurumların zaman kazanmak, kamusal giderleri frenlemek amacından kaynaklandığı öne sürülüyor.

Deprem sonrası bir yakınını ziyaret için Avusturalya’ya giden ve altı ay kaldıktan sonra ülkeye dönen bir yakınım anlatıyor, “Avusturalya’dan depremzedeler için o kadar çok yardım gönderildi ki, belki bir şehrin tüm yaralarını sarar” diyor. Deprem sonrası haberlerde de sürekli dünyanın dört bir yanından gelen yardımlardan söz ediliyordu. Örneğin geçtiğimiz aylarda Kahramanmaraş’ta tamamlanan deprem konutlarının dağıtım törenine Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Azerbaycan Cumhurbaşkanı ilham Aliyev de katılmış ve bu konutların Azerbaycan devleti tarafından yaptırıldığı açıklanmıştı.
Bu kadar büyük yardımların yanı sıra 85 milyonluk güçlü devletimizin, deprem felaketinden büyük darbe almış küçücük hak sahiplerini mağdur bırakmasını, akla mantığa sığdıramıyoruz. Umarız, en kısa zamanda bu tür sıkıntılara da çözümler bulunur.