DEPREM HATAYI AFFETMEZ

Canımızın yandığı, yüreklerimizin dağlandığı günün birinci yıl dönümü. Genç, yaşlı, çocuk derin uykusunda olduğu sırada sabaha karşı saat 04.17’de 7.7 şiddetinde Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman Malatya, Gaziantep, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Kilis ve Şanlıurfa’da meydana gelen depremde 53 bin kişi hayatını kaybetti.

Şiddetli bir depremin yüzümüze vurduğu gerçekleri en iyi anlatan bir anıyı sunuyorum ;

"İstanbul Teknik Üniversitesi'nde, henüz 19 yaşında, ikinci sınıf öğrencisi olarak kafası bir karış havada gezen birisiydim. Çok değerli bir ‘mukavemet’ dersi veren bir hocamız dardı.

Değerli hocamız, öğrenciler tarafından korkulan biriydi. Herkes, kendisinin çok gaddar ve acımasız olduğu için şikayet ederdi. Düşünün ki ara sınavdaki sınıf ortalamaları 100 üzerinden 15-20 gibi seviyelerde çıkıyor.

Bir gün, bir arkadaşımız isyan etti: "Sayın hocam, bize o kadar düşük notlar veriyorsunuz ki ortalamamız düşüyor. Hevesimizi yitiriyoruz" diye.

Hocamız derin bir nefes aldı ve cevapladı: "Haksızlık mı yapıyorum? Buna mı itirazınız var?"

Arkadaşımız biraz laubali bir şekilde "Gidiş yolumuz doğru olan sorularda, bir virgül kaydırdık diye sıfır puan veriyorsunuz" diyerek serzenişte bulundu.

Hocamızın yüzü aniden gerildi ve birden haykırmaya başladı:

“Demek, virgül yüzünden puan kırıyorum öylemi”dedi

“Hiç kimse sınıftan çıkmayacak. Hepiniz burada bekleyeceksiniz. Eğer sınıftan çıkan olursa; dersten bırakırım" diye sözünü bitirdi ve bir hışımla sınıftan dışarı çıktı.

Hepimiz şaşkın bir şekilde birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Ne olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Sonra aniden sınıfın kapısı açıldı ve de elinde kocaman bir slayt makinesi ile içeriye girdi.

Şaşkın ve korkulu bir şekilde kendisini izliyorduk. Hemen bir kutu slaytı hızlıca makineye yerleştirdi. Halen sinirle soluyordu ve sınıfa tekrar seslendi:

 "Hiçbiriniz dışarıya çıkmayacak!"

Ekrana gelen ilk görüntüde, kalorifer peteği altında sıkışarak can vermiş bir vatandaşımız vardı.

Az önce meraklı ve uğultulu olan grubun sesi bıçak gibi kesilmişti. İğrenerek yüzünü dönenler, ağlamaya başlayanlar, hatta kusan bir arkadaşımız dahi olmuştu.

Bir sonraki slaytta ise; deprem göçüğü sebebiyle patlayan bir kazan dairesinden fışkıran sular sebebiyle vefat eden bir yatakhane dolusu ortaokul öğrencisi vardı. Hocamız, buz kesmiş sınıfa doğru döndü ve sesini bir ton yumuşattı. Ama halen öfkeliydi.

"Soralım bu zavallı vatandaşlarımıza, virgülün yeri neresiymiş...

Gidiş yolu doğru olan herkesi mezun etmemiz gereken bir kurum olmamız lazım aslında. Ne de olsa iyi niyet var değil mi?"...

Sonra aniden elindeki tebeşiri tahtayı fırlatıp parçalattı.

"Ben o iyi niyete tüküreyim! Siz nerede olduğunuzu, ne okuduğunuzu sanıyorsunuz?! Çocuk oyunu mu? O virgül yüzünden insanlar ölüyor. İstersen onlara soralım Tolga (isim uydurulmuştur) efendi. Belki sana puan verirler. Gidiş yoluymuş....Eskiden sizin yaşınızdaki insanlar, savaşta tünel kazıyorlardı, siper yapıyorlardı, köprü yapıyorlardı. Mühendishane bu yüzden kurulmuştu.  Okuduğunuz okulu hobi olarak görüyorsanız; yarın derhal kaydınızı alın bu okuldan. Gidip eğlenin istediğiniz yerde.

Bu meslekte kayan şey, virgül değil hayattır. Senin bir anlık ihmalin, yetersizliğin, bu slaytta görmüş olduğun suçsuz insanların ölümüne neden olacaktır. Sen sadece doktorluk kutsal bilirsin. Her meslek kutsaldır. Yaşayan ve yaşatan herkes kıymetlidir. Siz bu ülkenin aptal gençliği değilsiniz.  Siz umutsunuz! Siz geleceksiniz! Biz elimizden geleni yapmaya çalıştık ama olmadı. Belki siz başarırsınız diye yırtınıyorum. Bir umudum var sizden çocuklarım. 

Bu vatanın yetiştirdiği insanlar olarak, bu vatana sahip çıkmanızdır. Sizler çocuk değilsiniz. Derslerinize iyi çalışmanız ve de kendinizi hep geliştirmeniz lazım. Puan için yalvaran değil, muasır medeniyetler için çabalayan insanlar olmanız lazım" dedi.

Sonra Tolga'ya döndü ve "Sen katil misin Tolga?" diye sordu.

Tolga'nın gözleri halen yatakhanedeki ölü çocuklara bakıyordu. Hepimiz gibi onun da boğazı düğümlenmişti ve ağlamaklıydı. Titreyerek "Hayır hocam" diyebildi.

Ve sonra sayın hocam hiç unutmayacağım şu sözleri söyledi:

"Beni bir katilin hocası olarak anımsatmayın

Bana gaddar diyebilirsiniz...

Bana acımasız diyebilirsiniz...

Ama bana bir katili mezun etmiş hoca demeyin, dedirtmeyin.

Bu benim sizden tek isteğim ve vasiyetimdir."

Yukarıdaki yazıyı İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çeviri bilim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sakine Eruz’un paylaşımından aldım. Sakine Eruz hocam gerçek olan bu olayın ne zaman yaşandığını belirtmemiş. Ancak, bu anıyı anlatırken günümüze de ışık tutmuş.
Unutmamak gerekir ki; deprem öldürmez, yeterli kontrolü yapılmamış, uygun inşa edilmeyen, gerektiği gibi denetlenmeyen, çürük ve/veya dayanıksız binalarla birlikte ortaya çıkan ihmal öldürür.
Kısaca deprem hiç bir hatayı affetmez ve hiç birimizin hayatı bu hatalara maruz kalmayı gerektirecek kadar ucuz olmamalı.