DEPREM AKLIN VE AHLAKIN SINAVIDIR

Bugün 6 Şubat geçtiğimiz yıl peş peşe yaşanan ve bir felakete dönüşen iki büyük depremin yıl dönümü. Başka ülkelerde ciddi kayıplar yaratmayan bu şiddetteki depremlerin ülkemizde bir faciaya dönüşmesi geçtiğimiz bir yıl boyunca çokça konuşuldu. 

Ben de daha önce bu konuda birkaç makale yazıp “her deprem bir sınavdır” konusunu işlemiş ve her depremin ülkenin ekonomi ve teknolojisini sınava tabi tuttuğunu anlatmıştım.

Bugün artık hemen hemen herkes depremlerin bir teknoloji ve ekonomi sınavı olduğu konusunda hemfikir hale gelmiş bulunmaktadır.

Peki, depremler teknoloji ve ekonominin sınanması ise neden hala gereğini yapmıyoruz?

İşte bu noktada AKIL ve AHLAK sınavı devreye giriyor, sonucu ve sonucun vahameti bilindiği halde insanların canı pahasına gereği yapılmıyorsa burada ya bir akıl veyahut da bir ahlak sorunu var demektir.

Ya sorunun çözümü için gerekli teknolojik ve ekonomik yolları bulup kullanacak kadar akıllı değilizdir veyahut da çözüm yolunu bulup kullanmak menfaatlerimizi zedeliyordur! 

Aklımız yetmediği için çözüm üretememek zaten başlı başına çok ama çok büyük bir sorundur, bu gerçekse insanları akıllandırmak mümkün olmadığına göre karar ve yönetim mercilerine akıllı insanları bulup getirmek tek çıkış yoludur.

Eğer aklımız yettiği halde menfaatimize uymadığı için gereğini yapmıyorsak ortada çok ciddi bir ahlak sorunu vardır, bu durumda insanların canını kurtarmaktansa menfaatlerimizi düşünecek kadar ahlaki bir düşkünlük içindeyiz demektir.

Deprem riskini gözden ırak tutup imar rantından voliyi vurmak, insanlara imar hakkı vererek oy devşirmek seçim kazanmak, depreme dayanıksız binaları imar aflarından yararlandırıp insanları bu binaların içine sokmak, imar işleri ile oynayıp servet, mevki ya da seçim kazanmaya çalışmak sizce de çok büyük bir ahlaksızlık değil midir?

Diğer yandan deprem sonrası da bir sınavdır depreme zamanında ve etkili müdahalede bulunmak da bir akıl ve ahlak meselesidir!

Zamanında yeterli hazırlık yapmamanın örneğin yeterli miktarda çadır vs. malzeme stoklamamanın ya da deprem toplanma alanları ayırmamanın akli ve ahlaki karşılığı nedir? 

Sadece ben politik olarak öne çıkayım düşüncesi ile askeri sahaya sokmamanın ya da çok ama çok geç sokmanın akli ve ahlaki karşılığı nedir?

Depreme müdahale ekiplerini liyakate göre değil yandaşlığa ve tarikat cemaat ilişkilerine göre yapılandırmak ne kadar akıllıca ve ne kadar ahlakidir?

Millet karda kışta soğukta titreşirken Kızılay’ın çadır satması hangi ahlaki değere sığar?

Depremin yıldönümü için tam bu yazıyı kafamda tasarlarken Recep Bey’in bir konuşması gündeme bomba gibi düştü ve çok ama çok büyük bir tartışma yarattı. Bu konuşma aslında tam da bu makalemin içeriği ile ilgili oldu, Recep Bey konuşmasında: "Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" dedi.

Bu konuşma aslında yönetimin zihniyetini çok net anlatıyor bir taraftan Hatay’a neden yardım edilmediğini itiraf ederken diğer taraftan da 1 Mart seçimlerini de kastederek çok ciddi bir tehdit içeriyor ve eğer bana oy vermez, benim dediğim kişiyi seçmezseniz gelecekte yardım da hizmet de alamazsınız diyor…

Şimdi bahse konu itiraf ve tehdidin ne kadar ahlaki ve akli olduğunu tartışmak gerekmez mi?

Şunu asla unutmamak gerekmektedir; demokrasilerde seçimler ülkeyi kimin yöneteceğini belirlemek için yapılır çoğunluğu bulan kişi seçilir ve lakin seçimle iş başına gelen kişilerin hizmet yükümlülüğü tüm halkadır! Yani bana oy verdin vermedin ayrımı yapmak yasal ve hatta ahlaki olarak kabul edilebilir bir davranış değildir.

Hele hele deprem gibi bir afetten sonra enkaz altında soğukta aç biilaç kalmış çaresiz insanlara bendensin benden değilsin ayrımına göre muamele etmek ne insani ve ne de ahlaki bir davranış olarak kabul edilebilir.