Deniz ve Yusuf; yurtsever, idealist, gözünü budaktan sakınmayan iki genç. Yurdun her yerinde “anarşist” olarak aranan bu iki fidan; sadece Türkiye için değil tüm dünyanın geleceği için, tam bağımsız Türkiye için; Amerikan emperyalizminin köleleştirme politikalarına karşı durmak, insanlarda bu bilinci oluşturmak ve bilinçli bir toplum olarak kendine yeten; kimsenin sultasında olmayan bir ülke için mücadele veriyorlardı.
Arandıkları için de, peşlerinde pek çok kişi vardı; hem yasal olarak aranıyorlardı, hem de halkın bazı kesimleri tarafından kurtarıcı olarak.
Sağ – sol çatışmasının en yoğun olduğu günlerden birinde bu iki gencin silaha ihtiyacı olur. ODTÜ’ nün en önemli özelliklerinden biri de, kendi içinde sol öğrencilerin yaratmış oldukları okul kurallarına bağlı özerk bir yapılanmalarının olması,yani örgütlü bir okul olmasıdır.
Deniz ve Yusuf, silah bulma konusunda Hüseyin hoca ile irtibata geçerek yardım isterler. Hüseyin hocanın aklına Kürt Cemal gelir. Kürt Cemal ODTÜ Balgat kapısı girişinde oturan yardımseverliği ile tanınan, silah kaçakçılığı ile ailesini geçindiren biridir. Zamanının çoğunu bahçesinde yetiştirdiği kazlarıyla geçiren, kendi halinde görünen bir adamdır.
Hüseyin hoca Kürt Cemal ile irtibata geçer “sana iki genç göndereceğim, bu gençlerin işini hallet” der. Kürt Cemal ”kim bu gençler?” diye sorar. Hüseyin hoca, “Deniz ve Yusuf” der.
Kürt Cemal bu gençlerin isimlerini sık sık radyodan yapılan anonslarda, aranan anarşistler olarak duymuştur; ama onların gerçek bir vatansever olduğunu, anarşist olmadıklarını bilmektedir. Bu yüzden Hüseyin Hoca’ nın ricasını kabul eder;“ tamam hocam, yolla gelsinler.”Der.
Aradan birkaç gün geçmiştir, gece geç saatte iki fidan Deniz ve Yusuf, Kürt Cemalin ODTÜ Balgat girişi kapısının yanında,ıssız bozkırın ortasındaki evinin kapısını çalarlar, sessizce açılan kapıdan süzülerek içeri girerler..
Ev halkı, gelen iki genci, sobanın ve aile ortamının sıcaklığında karşılar. Kürt Cemal “gençler kaynananız sizi seviyormuş bizim hanım pilav ve kaz pişirmişti, size de kısmetmiş” diyerek sofraya buyur ederken bir yandan da “Hanım,şu çayı da demle, yemeğin üstüne içeriz içimiz de ısınsın“ der ve gençlerle birlikte oturur. Deniz ve Yusuf aç kurtlar gibi bir yandan sac ekmeğine doldurdukları pilav ve kaz etini yutarken,bir yandan da kaşıkla yemeği yemeye çalışırlar. Kürt Cemal, ”yavaş olun gençler, bu yiyeceklerin hepsini size hazırladık, boğulacaksınız” diye müdahale etmek istese de,ne Deniz ne de Yusuf aldırmadan aynı tempoda yemeğe devam ederler ve güzelce karınlarını doyururlar.
Kürt Cemalin hanımı hamarat, eli çabuk bir hanımdır; hemen çaylar da ince
belli bardaklara doldurulur. Çaylar yudumlanırken odanın sıcaklığı, Kürt Cemal ve eşinin misafirperverliği, ile gençlerin gözleri, her çay yudumundan sonra kapanmaya başlar. Kürt Cemal gençlerin bu halini görünce “hanım odaya gençlerin yatağını hazırla sohbetimize yarın devam ederiz” der.
Ev sahipleri, büyüklerinden gördükleri gibi, gelen konukların her birine ikişer yün yatak,temiz çarşaflar ve yorganlar sererler,ve konuklarını en iyi şekilde ağırlamaya çalışırlar.
Deniz ve Yusuf tokluğun, ısınmanın, yatağın rehavet ile ilk defa güzel bir yatak ve rahat bir gece geçirirler; aylardan beri ilk defa uyuyabilirler.
Deniz ve Yusuf sabah olduğunda, kaz sesleri ile uyanırlar. Yataktan kalkarlar;dışarısı bembeyazdır; gece çok kar yağmış olduğunu görürler. Kürt Cemal, karları küreyip kapıyı zar zor açar. Ankara’nın bozkırında tek tük evlerin olduğu bu bölge karlar altında kalır; aylarca da erimez.
Hava aydınlıkken dışarı çıkamayan Deniz ve Yusuf, akşamı beklerler ve hava kararınca ev sahiplerinden müsaade isteyerek emanetlerini de alıp, karlara bata çıka, gecenin soğuk ve ayazında karanlıkta gözden kaybolurlar.
O gece yarısı, Kürt Cemal’ in kapısı büyük bir gürültü ile çalınır. Kürt Cemal apar topar sıcacık yatağından kalkar. Kapıyı bir açar ki karşısında onlarca Jandarma. Köy olarak geçen bu bölgede üç beş ev olduğu için Jandarma komutanı herkesi tanır, Kürt Cemal ile muhabbeti vardır. Komutan “Cemal
evini arayacağız, iki kaçağın senin buralarda görüldüğü ihbarını aldık” der.
Kürt Cemal, “buyur komutan zaten iki göz evim var arayın” diyerek kenara çekilir. Askerler karlı postalları ile içeri girerler; zaten küçücük olan evi tarumar ederler. Kıdemli bir asker komutanın önünde selam verir ve “komutanım her yere baktık kimse yok” diyerek komutanının vereceği emri bekler.
Komutan “bak Cemal, buralara yabancı birileri gelirse bize hemen haber ver, vatan hainlerine yataklık yaparsan sonunu sen düşün, biz buralarda olacağız” dedikten sonra askere evden çıkmaları için başıyla işaret eder ve giderler.
Üç gün boyunca askerler, evi kuşatıp beklerler.Kürt Cemal de askerlere elinden geldiğince çay, çorba taşır. Soğuk ve karlı Ankara günlerinde komutan bakar ki ne gelen var ne giden, askerlerini alıp bölgeden ayrılır.
Birkaç gün sonra,Kürt Cemal ,evinde ağırladığı gençlerin haberlerini radyoda dinlerken, uzun zamandır yurdun her yerinde aranan anarşist Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan yakalandığını duyar;
Kürt Cemal iki odalı evinin salonunda yanan sobanın başına gelir sırtını karısına döner. İki damla gözyaşı yanaklarından yanan sobanın üstüne düşerken,odanın sessizliğini düşen bu iki damla göz yaşının “cızzz” diye sesi bozar.