Demokrasinin ülkemizin geleceği için öneminin idrakinde olan altı lider yuvarlak bir masa etrafında bir araya geldiler ve Türk demokrasisinin geleceği için açık ve net bir irade beyanı açıkladılar. Bu masaya bir isim vermek gerekiyorsa açık ve net olarak söyleyeyim bu masa demokrasi masasıdır.
Eğer Millet İttifakı genişleyecek ve yeni bir adlandırma gündeme gelecekse, bu yeni ittifakın isminin Demokrasi İttifakı olması ise bence en uygun seçenek olacaktır.
Evet, doğru Türkiye’de demokrasi her daim sorunlu olmuş, defalarca darbeler ile kesintiye uğramış ve doğal gelişimini tamamlayamamıştır.
Elbette yüzlerce yıl boyunca teokratik mutlaki monarşi rejimi ile yönetilmeye alışmış feodal bir tarım toplumunu dönüştürerek demokratik bir sanayi toplumu yaratmak hiç de kolay değildir.
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yürütülen Türk devrimlerinin bu toplumsal dönüşümü olağanüstü kısa bir süre zarfında yaratmayı başardığını demokrasi ideali uğruna bir masa etrafında toplanmayı başaran bu altı lider tablosunu gördüğümüzde anlıyoruz.
Bu altı lider, arkalarındaki parti teşkilatları ve temsil ettikleri kahir ekseriyeti oluşturan halk kitlesi ile demokrasiye bağlı ve sadık olduklarını açık ve net olarak beyan etmektedirler. Sadece bu bir araya geliş ve beyan bile Türkiye’mizde demokratik rejimin ne kadar derine kök saldığını ve ne kadar geniş kitlelere yayıldığını ispatlamaktadır.
Her şeyden önce Türkiye’yi demokrasi çizgisinde tutmak ve Türk demokrasisini geliştirmek için bir masa etrafında toplanarak irade beyan eden:
- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na
- Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’a
- Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’a
- Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na
- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e
- Saadet Partisi Genel Başkanı Tamer Karamollaoğlu’na
Türk milleti minnettar olmalıdır.
Halk egemenliğine dayanan demokratik rejimlerin kurulduğu Fransız devriminden bu yana dünya tarihine baktığımızda demokratik rejimlere sahip olan ülkelerin bir beka sorunu yaşamadığı, halklarına refah sunabildiği ve bu rejimlere sahip hiçbir devletin bölünüp parçalanmadığı görülmektedir.
Halk egemenliğine dayanmayan antidemokratik, monarşik, teokratik ve yahut da diktatörlük rejimlerinin ise ülkelerini felakete sürüklediği bu ülkelerin eninde sonunda bir savaş yahut da iç savaş sonrasında bölündüğü ya da yıkıldığı görülmektedir.
Saddam Irak’ının, Esat Suriye’sinin ve yahut da Kaddafi Libya’sının başına gelenler herkese ibret olmalı, hiç kimse bir diktatörlük rejimi kurmaya, otokrat bir diktatöre dönüşmeye heveslenmemelidir.
En son yaşanan olayda Hitler’e özenen Diktatör Putin’in emri ile harekete geçen acımasız Rus savaş makinesi bağımsız bir devlet olan Ukrayna’yı işgale kalkıştı. Bu işgal girişimi karşısında hem Ukrayna hükümeti ve hem de Ukrayna halkı teslim olmadı direndi, dünya kamuoyu da Ukrayna’nın arkasında durdu, Rusya hem tek başına kaldı hem de çok ağır yaptırımlara muhatap oldu.
SSCB’nin yıkılmasından sonra demokratik bir rejim kurmayı başaramayan Rusya’da iktidar git gide Putin’in elinde toplandı, sonuçta ortaya seçilmiş bir tiran çıktı.
Rusya şimdi bu diktatörün yönetiminde koşar adım bir felakete sürükleniyor, emin olun bu sürecin sonunda Rus halkı çok acı çekecek, çok fazla yoksullaşacak ve binlerce belki de on binlerce Rus ölecek, yaralanacak ya da sakat kalacak!
Sadece Putin’in tek adam diktatörlüğü bile Türkiye için iyi bir ders olmalıdır.
Sadece tiranlaşan Putin’in yol açtığı facia perspektifinden bakıldığı zaman bile bu altı siyasi liderin duruşunun Türkiye’nin demokratik geleceği ve bakası açısından ne kadar önemli olduğu ortaya çıkacaktır.