Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sormak istediğim soru şu lütfen elden ele kendisine ulaştıralım da bir cevap versin: Değer artışı var diyorsunuz da benim malımın değeri mi arttı yoksa senin bastığın paranın değeri mi düştü?
Beş sene önce bir milyon Türk Lirasına aldığım bir malı bu sene beş milyona sattıysam bu fiyat değişikliği malın değerinin arttığını mı yoksa alım satımda kullandığımız para biriminin değerinin düştüğünü mü gösterir?
Diyelim ki bahse konu mal bir konut olsun; beş yıl önce bir milyona üç artı bir yüz yirmi metre kare daire aldınız beş yıl sonra bu dairenin yavrulayıp metrekaresinin büyümesi elbette mümkün değildir. Üstelik betonarme bir binanın ömrü yaklaşık 50 yıldır ve 5 yılda bu bina eskimiş, ömründen yüzde on kadar yemiştir değil mi?
Ayrıca binanın asansör, sıhhi tesisat, armatür, dolap ve sair eklentileri de bir miktar eskimiştir bu yüzden de bunların yaklaşık 20 yılda bir değişmesi ya da elden geçmesi gerekir ve bu da çok ciddi bir masraf kapısı açacak, değer kaybı yaratacak demektir.
Pekâlâ, bu durumda eskiyen böyle bir binanın değerinin artması için nasıl bir iktisadi mantık vardır?
Eğer böyle bir değer artışı varsa bu ancak binanın kendisinden değil bulunduğu lokasyona ait olabilir.
Kent rantı olarak nitelenen bir değer artışına yol açacak bir kamusal ya da özel yatırım yapıldıysa örneğin metro hattı ya da yeni bir yol geldiyse bu bir miktar değer artışına yol açabilir. Fakat zaten bir arazi imar geçip tarladan arsaya dönerken devlet arazinin en az % 40’ına el koyuyor. Dahası yol yapıyor senden asfalt parası alıyor, kanalizasyon yapıyor ve onun da parasını alıyor değil mi? Sonuç olarak bu tip kamusal hizmetlerin gelmesinden doğan bir değer artışı varsa onu da misli misli ile almış oluyor.
Diğer yandan bu konu sadece büyük kentlerdeki konutları etkilemiyor, babadan dededen kalma tarlayı, bağı, bahçeyi de etkiliyor. Bana ne canım onlar düşünsün der şimdi itiraz etmezsen sonra babadan kalma tarlanın % 40’ını devlete kaptırırsın demedi demeyin…
Ayrıca bakın bir şeyin değerinin ya da fiyatının artıp artmadığını bilebilmek için öncelikle o şeyin alım satım fiyatını belirlediğimiz para biriminin değerindeki değişimleri çok doğru olarak bilmemiz gerekir.
Bunu normal şartlar altında enflasyon oranına bakarak anlayabiliriz, amma ve lakin bu noktada da önemli olan enflasyon oranının son derecede doğru ve adil bir şekilde ölçülmesidir.
Peki, sizce TÜİK bunu becerebiliyor, enflasyon oranını doğru, gerçekçi ve adil bir şekilde ölçüyor mu?
Eğer siz enflasyon oranını doğru ölçmez ve enflasyon oranındaki artış yani paranın değer kaybı neticesinde oluşan fiyat artışını değer artışı olarak kabul ederek vergilendirirseniz bu tam anlamı ile son derecede adaletsiz keyfe keder bir varlık ya da servet vergisi olur.
İktidar herhangi bir maldan değer artış vergisi almak istiyorsa önce değer artışında baz olarak alınacak enflasyon oranını doğru ölçmesi ve gelecekte de doğru ölçeceğine dair teminat verip, halkı inandırması gerekir.
Enflasyon sonucunda oluşan nominal fiyat artışını değer artışı olarak kabul edip vergilendirmeye kalkan bir iktidar enflasyon vergisinin de vergisini almaya çalışıyor demektir ki bu asla kabul edilemeyecek gizli bir vergidir.
Vergi tamam elbette her yurttaş vergisini ödemelidir ve lakin vergi önce adil ve makul olmalıdır. İktisadi kurallara uymayan, gayrı adil ve toplumun gayrı makul bulacağı vergiler daima çok büyük ekonomik, siyasi ve sosyal olayları tetikler, sonuçta dirlik düzenlik bozulur ve böyle kararlar alanların hep boynu altında kalır.
Bu yüzden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek servet düşmanı bazı maliyecilerin aklına uyup “versinler canım, veriyorlarsa devlete veriyorlar ne olacak” söylemine kanmamalı, tek parti döneminde CHP’nin uygulamaya kalkıp eline yüzüne bulaştırdığı varlık vergisinin yarattığı toplumsal nefret ve tepki yüzünden bir daha iktidar yüzü göremediğini de kimse unutmasın!
Özellikle yumuşama ya da normalleşme söylemi ile gaza gelip CHP’de böyle saçma bir işe ortak olmaya, destek vermeye falan da kalkmasın derim.