Bu müze, 1998 yılında Cumhuriyet’in 75. yılı anısına kurulmuş; 1930–1960 yılları arasındaki belge ve objeleri bir araya getirerek Türkiye’nin eğitim tarihine ışık tutmaktadır. Toplam 557 eserin sergilendiği müze, geçmişle bugünü birbirine bağlayan güçlü bir köprü gibidir.
Müzenin kapısından içeri adım attığınız anda karşınıza çıkan tablo, bir devrimin nefesini taşır. Karanlıktan aydınlığa, cehaletten bilime uzanan o yolun resmidir. Yirmi dokuz harf ışık gibi parıldar; her biri, bir milletin yeniden doğuşunu anlatır. O tabloda yalnızca bir alfabe değil, bir ulusun kaderi değişmektedir. Çünkü o harflerle birlikte Türkiye okumayı, düşünmeyi ve özgürleşmeyi öğrenmiştir.
Ve o eski sınıf hala fısıldıyordu:
“Biz yeniden doğmayı okulla öğrendik… Şimdi sıra sizde, geleceği inşa edecek gençlerde.”
Müzenin en kıymetli hazinesi, Atatürk’ün bizzat armağan ettiği sancaktır.
Atatürk Lisesi yalnızca bir okul değil, Kurtuluş Savaşı’nın kalbinde atan bir yürektir.
1919’da Atatürk’ün ilk ziyaret ettiği bu okul, 1921’de cephelerin ateşi arasında Kayseri’ye taşınmış; bir yıl sonra yeniden Ankara’ya dönerek aydınlığın meşalesini yakmaya devam etmiştir.
O yıllarda öğretmenleriyle, öğrencileriyle savaş meydanlarına koşmuş; kimisi gazi olmuş, kimisi şehit düşmüştür. Bu kahramanlıkların ardından Mustafa Kemal Atatürk, okulun bu yürekten gelen vatan sevgisini onurlandırmak için kendi eliyle yıldızlı al bayrağımızı bir sancak olarak hediye etmiştir.
O sancak, hala o günlerin ruhunu taşır: Vatanı için öğrenen, savaşan ve asla vazgeçmeyen bir neslin onur nişanıdır.
Müzede yer alan eserlerin çoğu Ankara ve çevresindeki okullardan; özellikle Atatürk Lisesi, Beypazarı, Hasanoğlan Köy Enstitüsü ve Necati Bey Okulu’ndan getirilmiştir.
Müze iki ana bölümden oluşur:
A Salonu: Diplomalar, kitaplar, kimya ve coğrafya ders materyalleri.
B Salonu: Günlük ev eşyaları, müzik aletleri, film makineleri ve ders araçları.
Fotoğraflar ve belgeler arasında, Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Uğural tarafından getirilen ders araçları, dönemin kitapları, doldurulmuş hayvan örnekleri ve 1940’lardan kalma sınıf düzeni yer alır. Müze, Türkiye’nin eğitim yolculuğunu ve Cumhuriyet’in “fikri hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirme idealini sessiz ama güçlü bir biçimde anlatır. Her eser, bir zamanların umut dolu sınıflarının, öğrencilerin heyecanının ve öğretmenlerin emeğinin canlı bir tanığıdır.
Hepsi, Cumhuriyet’in sesini bugüne taşır.
O gün, o sessiz sınıfta Atatürkçü Düşünce Derneği üyeleri mazinin izlerini hissetti; geçmişin hatıralarıyla buluştu. Her bakışta, her nefeste Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerinin fısıltısı duyuldu:
“Bilgiyle aydınlan, emekle yüksel, vatanını sev.”
Bu ziyaret, bir geziden çok daha fazlasıydı; bir ülkenin eğitimle yeniden doğuşuna tanıklık etmek, tarih ve emekle yürekten bağ kurmaktı.
Bazı mekanlara vardır; oradan çıkarken üzerinizdeki havayı değil, içinizdeki duyguyu taşırsınız. 75. Yıl Cumhuriyet Eğitim Müzesi de işte öyle bir yerdir. O sıralara oturup geçmişin kokusunu duyduğunuzda, yalnızca bir müzeyi değil; Cumhuriyet’in kalbini, Atatürk’ün hayalini ve bir milletin yeniden doğuşunu hissedersiniz.
Ve biz, o sessiz sınıflarda yankılanan fısıltıyı hiç unutmadık:
“Cumhuriyet bir okuldur; öğretmeni Atatürk, dersi ise aydınlıktır.”
Bugün o müzeden çıkan herkes biliyor ki, bir milletin geleceği hala o yirmi dokuz harfin ışığında, bir öğretmenin yüreğinde yazılıyor.