CUMHURBAŞKANLIĞI, TOPLUM ve AĞAÇLAR…

8 Haziran 2024 tarihli ve “ Dutlar mı Dökülüyor, İnsanlar mı” başlıklı yazımda, çoğu insanların kentlerde yetişen meyvelerin farkında olmadığını, meyve ağaçlarının alt dallarının kesilerek insanların ağaca çıkmalarına, meyveleri toplamalarına veya ağacında yemelerine engel olunduğunu dile getirmiştim.

İnsanlarla ağaçlar arasındaki bağı koparmanın topluma ve canlılara verdiği ve verebileceği zararları, alanın uzmanları, mühendisleri, iletişimciler ve psikologlar birlikte belirlemeli, köyden kente toplumla paylaşmalıdır. Amaç, insanın ağaca çıkmasını önlemek değil, hatasız çıkmasını ve inmesini bilen bireyler yetiştirmek olmalıdır. Bunun önderliğini de Cumhurbaşkanlığı yapmalıdır. Süreç, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, belediye başkanlıkları, basın ve gönüllü kuruluşlar iş birliğinde yürütülmelidir.

Gerçekten de, ağaçlardan asfaltlara, kaldırımlara düşen  dut ve diğer meyveler insanla buluşamadığı gibi toprağa da ulaşamıyor. Çünkü, ağaçlar, meyveler, yapraklar, çiçekler ve toprak arasında beton veya taş örtüler var.

 Aynı şekilde, kar ve yağmur suları da toprakla, ağaçla, yeşillikle buluşamıyor, kirli su kanallarına akmak zorunda kalıyor, insanın vahşi, acımasız yanının yarattığı engellerle. Sonra da “sel baskını” diyerek işlediği ağır suçu, yatağı değiştirilen, önüne veya toprakla arasına engeller konan yağmur ve kar sularının atıyor.

Tarım alanlarına taş veya beton yapılar kuran, ağaçlara kıyan, ormanları azaltan, böylesine vahşi ve kıyımcı yöntemlerle insan, hayvan demeden tüm canlılara zarar veren bir anlayış bahçelerimize, sokaklarımıza, parklarımıza kadar geldi.

Çocukların, gençlerin ve her yaştaki insanların,  bahçelerdeki, sokaklardaki ve parklardaki doğal ortamlarla, ağaçlarla bağları koptu, koparıldı.

 Osmanlı yönetimini ve Türkiye Cumhuriyetini yaşamış şair ve siyasetçi Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944), “Sakın Kesme” başlıklı şiirinde,  “Yaş ağaca balta vuran el unmaz, onmaz” diyor. “Unmaz” veya “onmaz”, iyileşmez, sağlığa kavuşamaz anlamı taşıyor.  Türkiye’nin milletvekillerinden ve şairlerinden Mehmet Emin Yurdakul’un, yaş ağaca balta vuranların suç işlediğini, günaha girdiğini söylemek istemiştir kesinlikle.

 Hepimiz biliyoruz ki yaş ağaca artık fazla balta vurulmamakta, elektrikle çalışan küçüklü büyüklü testereler kullanılmaktadır. Ağaçlara ağır silahlarla saldırmaktır bu yöntem. İnsana ve hayvana yönelik şiddet çeşitlerinde,  kan dökülmesinde, can alınmasında kullanılan ağır silahlar ve toplu kıyım araçları gibi.

Türkiye, hatta Yeryüzünün birçok yerleşim yerinde, kar ve yağmur sularının kirli kanallara akıtılmasına engel olunmalı, suların toprakla buluşması sağlanmalıdır. Ülkemizde göllerin kuruması, kalanların kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalması, insanın düşünceden ve duygudan yoksun politikalarının ürünüdür. Duygu ve düşünceden yoksun, ağır şiddet etkisi yaratan politikalar, hayvanlara, canlı cansız tüm varlıklara ve insanlara ağır zararlar vermektedir. Siyasetçiler, seçilmiş veya atanmış kamu görevlileri, mimarlar, mühendisler ve yerel yöneticiler, bu zararları nasıl göremezler, görmezler, görmezden gelirler, hayret.  Küresel ısınma değil insansal ısıtma ile karşı karşıyayız.

Yerleşim yerlerinde, özellikle il, ilçe ve köylerde, kentlerde, hiç kimse, muhtarların eşgüdümünde, valiliklerin ve belediye başkanlıklarının ortak kararı olmadan ağaç kesememeli, budama yapamamalıdır. Bu yöntem, yetki ve sorumluluk alanları daraltılan muhtarların önderliğindeki köy ve mahalle yönetimlerine canlılık getirecektir. Muhtar ve kurulların bu alanda eşgüdüm yetkisi almaları, köy ve mahalle sakinleri arasında kurulacak iletişimi ve yerel demokrasiyi de güçlendirecektir.

Yerin üstünü kuru, ağaçsız, yeşilsiz toprak, kirli su, taş ve betondan oluşan, canlıların doğallıklarına aykırı düşen bir cehenneme götüren sürecin nedeni hayvanlar değil, insanlardır.

Haydi melek yürekli insanlar, cehennem değil, yerin üstündeki cennet için, haydi…