Uzun süredir bu köşede emekli maaşları arasındaki adaletsiz farkları yazıyoruz. Emekli Sandığına bağlı emeklilerde bile farklı uygulamalar varken, Sosyal Sigortalar Kurumu emeklileri söz konusu olduğunda tablo çok daha çarpıcı. Aynı şartlarda çalışmış, aynı primleri ödemiş insanlar arasında beş, hatta on farklı maaş uygulamasından söz ediyoruz.
Özellikle 2000 yılı öncesi emekli olanlar, 2008 sonrası emekliler ve arada kalanlar. Bu ayrımlar, emekliler arasında haklı bir öfkeye ve ciddi bir güvensizliğe yol açıyor. Son olarak Kamu Denetçiliği Kurumu’nun (KDK) yayımladığı rapor, bu adaletsizliği resmi verilerle de ortaya koydu. Kamu Başdenetçisi Mehmet Akarca’nın tespiti son derece net: Sadece başvuru tarihine bağlı olarak, 2024 ve 2025 yılları arasında yaklaşık yüzde 30 oranında emekli maaşı farkı oluşuyor.
Soruyorum size; aynı hukuki ve fiili koşullara sahip iki insan arasında, yalnızca birkaç aylık başvuru farkı yüzünden bu denli büyük bir maaş uçurumu olur mu? Olmamalı. Nitekim Başdenetçi Akarca da bunun hakkaniyetle bağdaşmadığını açıkça ifade ediyor ve çok önemli bir noktaya işaret ediyor: Emekli aylıklarının, bir önceki yıl bağlanan aylıklardan daha düşük olmamasını sağlayacak açık, sade ve net bir yasal düzenleme şart.
KDK’nin “Başvuru Tarihine Göre İşçi Emekli Aylıklarındaki Farklar” başlıklı özel raporu, aslında buzdağının sadece görünen kısmı. Vatandaşlar emeklilik planı yapamıyor, sistemin yarın nasıl işleyeceğini öngöremiyor. Belirsizlik, emeklilik gibi hayatın en kritik eşiklerinden birini adeta bir kumara dönüştürüyor.
Burada altını kalın kalın çizmemiz gereken bir husus var: Sosyal güvenlik sistemi yalnızca mevzuatla, kurumlarla ve hesaplamalarla ayakta durmaz. Bu sistemin temelinde “adalet algısı” yer almalıdır. İnsanlar, bu sistemin kendilerine eşit ve öngörülebilir davrandığına inanmazsa, o sistem kağıt üzerinde ne kadar sağlam olursa olsun fiilen çöker.
İşin bir de kimsenin yüksek sesle konuşmak istemediği başka bir boyutu var. Emekli olur olmaz geçinemediği için yeniden çalışmak zorunda kalan yüz binlerce insan. Bir yanda maaş farkından kaçmak için emekliliğini erteleyenler, diğer yanda emekli olduktan sonra kayıt dışı çalıştırılanlar. Ekonomik şartlar emeklileri buna zorluyor, işverenler ise bu durumu fırsata çevirip sosyal güvenlik destek priminden kaçıyor. Bu işten en başta da devlet büyük kayıplara uğruyor.
Oysa Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Dünya nasıl bir sistem uyguluyor. Gelişmiş ülkeler bu sorunu nasıl aşmışlar. Bunların cevapları sanıyorum devletimizin yetkili kademelerinden, tozlu raflarda bekliyordur. Bu sorunu aşacak yetenekte, konunun uzmanı onlarca kişi de devletten görev bekledikleri bilinen bir gerçek. Yani, sorunu aşmak için un var, şeker var, yağ var, aşçılar hazır “hadi bu işi çözün diyecek birilerini bekliyor.
Özetle; Sadece iki yıla bakarak bile şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından biri sosyal güvenlik sistemidir. Yıllar boyunca alınan hatalı, günü kurtarmaya dönük kararlar sonucunda bugün ne emekliler mutlu, ne çalışanlar umutlu, ne de sistemi yönetenler memnun.
Üstelik önümüzde ibretlik bir örnek de duruyor: Seçim kaygısıyla apar topar hayata geçirilen “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” düzenlemesinin doğurduğu ağır sonuçlar. Bir gün işi geç başladığı için yıllarca çalışmak zorunda kalanlar. Yaş haddini doldurmak için bir köşede bekleyenler.
Şimdi sorunun çözümünün çok zor olduğunu söyleyenlere şunu hatırlatmak gerekiyor: Bu ülkede konuyu bilen, sistemi tanıyan, sorunun kaynağına hâkim pek çok uzman ve ehil kadro var. Mesele çözümün zor olması değil; asıl mesele, çözümü gerçekten isteyip istemediğinizdir.