Türkiye, yalanın, iftiranın, hakaretin doruklarda olduğu 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerini yaşadı.
Önderliğini Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisinin yaptığı Cumhur İttifakının sözcüleri, çekici gücünü Cumhuriyet Halk Partisi ve İyi Partinin oluşturduğu Millet İttifakına karşı ağır suçlamalarda bulundular.
14 Mayıs milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimleri sürecinde yaşananları büyük bir üzüntü, kaygı ve korku içinde izledim. Ülkem, çocuklarımız, torunlarımız, gelecekte doğacaklar içindi bu üzüntüler, kaygılar, korkular. Sahte videolar, afişler, medya yolu ile evlerimize kadar yayılan yalanlar, iftiralar, hakaretler. Evimiz olarak bağrında yaşadığımız Türkiye içindi bu duygularımız. Yönetilmesi, başedilmesi çok zor, hatta olanaksızdı duygularım.
Cumhur İttifakı’nın en büyük ortağı Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı ve 13. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Mayıs’taki Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turundan sonra, seçimlerin kaybedeninin olmadığı, kucaklaşmak gerektiği anlamında sözler söyleyince, siyasetçiler arasında gördüğümüz dil şiddetinin yaşanmayacağı konusunda oldukça umutlanmıştım. Yine de soru işareti vardı aklımda.
Soru işareti ne yazık ki, yine şiddet dili ile karşılık buldu.
Cumhur İttifakını destekleyen medya organlarında yayınlanan açıklama, haber ve yorumları özet olarak da olsa buraya almaya yeteneğim, gücüm, daha da önemlisi isteğim yok.
Dahası, Dünyada nefret ettiğim tek insan yok. Hatta anımsadığımda, düşündüğüm anlarda, kötü bir yorumda bulunduğum, sesli veya sessiz olumsuz, kötü kelimeler kullandığım kimseler de yok. Hakaret eden, iftira atan siyasetçileri ve meslektaşlarımı gördükçe, duydukça, okudukça, bende yine nefret, kızgınlık oluşmuyor, ancak kırgınlık, korku ve kaygı doruğa çıkıyor. Dünyanın en yüksek tepesi Everest değil, yüreğimdeki, aklımdaki bir tepe oluyor. Taşınması çok zor bir hayal tepesi.
Yaşadığım alanlardan iki tane örnek vereceğim.
Birisi, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu ile ilgili şöyle bir yorumda bulundu. “Milletimiz, ülkemizi bölmeye çalışan ve terörle işbirliği yapanlara geçit vermedi.” Çok tehlikeli bir yaklaşım. Siyasetçinin, kimi yüz yüze dillendirdiği, kimi bazı televizyonlarda, kimi de bazı gazetelerde yayınlanan şiddet dilinin, yalan ve iftiranın çarpan etkileri, insanları zehirleyen ürünleri. Yalanın, iftiranın etkileri. Çünkü, bu sözleri söyleyen kişi, sürekli aynı televizyonu izliyor, aynı gazeteyi okuyor. Millet İttifakı’nı, bazı şiddet örgütleriyle birlikte yürümek ve işbirliği yapmakla suçlayan siyasetçi ve siyasetçilere inanan da çok. Yazımda konu ettiğim o birisi veya birileri için o veya onlar “yalan söylemez, iftira atmaz.”
Birisi dediğim insan, “Milletimiz, ülkemizi bölmeye çalışan ve terörle işbirliği yapanlara geçit vermedi” derken, Cumhurbaşkanı adaylarından Recep Tayyip Erdoğan’a oy veren yüzde 52’yi işaret ediyor. O birisi, yüzde 52’nin teröre geçit vermediğini söylüyor. Burada hiç istemediğim halde terör kelimesini kullanıyorum. Önceki yazılarımda daha çok şiddet kelimesini kullandığım halde.
Yüzde 52’nin biraz fazlası, tamam, şiddet örgütleriyle işbirliği yapanlara “dur” dedi, o zaman yüzde 48’e yakın Kemal Kılıçdaroğlu’na oy veren milyonlarca insan, şiddet örgütleriyle işbirliği yapanları, Türkiye’yi bölmek isteyenleri mi destekledi?
Bu yaklaşım, eşit haklara sahip Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına, Cumhurbaşkanı adaylarından Kemal Kılıçdaroğlu’na oy veren milyonlara hakaret, haksızlık, hatta saygısızlık değil mi? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a oy verenlerle Kemal Kılıçdaroğlu’a oy verenleri düşman cephelerinde görmek değil mi? Bu çok tehlikeli, çok.
Bir diğer tanıdığımın ifadesi, farklı iki siyasal partinin, silahlı şiddet örgütlerinden yana olduğu yönünde. Hatta silahlı şiddet örgütlerinin temsilcileri olduklarını kararlılıkla dile getirdi. Yıllardır, bu partilere aynı suçlamalar yapıldığı halde, onlara yine de oy veren yüzbinlerce, milyonlarca halk kesimleri de, şiddeti ve ülkenin bölünmesini mi destekliyor? Türkiye Cumhuriyetinin bu sayıdaki yurttaşlarını şiddet suçlarının ortağı olarak görmek ve cepheleşmeyi daha da güçlendirmek doğru mu? Elbette değil ve çok tehlikeli.
Tüzel kişilik, silahlı veya silahsız bir şiddet örgütü yandaşı olamaz. İçindeki insan veya insanlar olabilir, burada da bağımsız ve tarafsız savcılar, yargıçlar, yargı organları devreye girer. Parti, sendika veya dernek şeklindeki tüzel kişilikler canlı varlıklar değil ki. Onlara anlam veren insanlar. Bu nedenle, suç işlenmişse, o suçu insan işler, örgüt değil. Bu nedenle tüzel kişiliklerin kapatılmasına her fırsatta karşı çıkarım. O yapılarda suç işleyenler olabilir, ancak suça karşı olan ve demokrasi mücadelesi veren daha çok insan var.
Önemli bir kesimin, yalan konuşmayacağına, iftira atmayacağına inandığı siyasetçilerin suçlamaları, belgesiz de olsa inandırıcı etki yapabiliyor. Çokça söylenen, sıkça yinelenen suçlamalar iz bırakabiliyor, düşmanlık gibi yakışmaz duyguları üretebiliyor, toplumu, ülkeyi birkaç parçaya bölebiliyor.
Verdiğim iki örnek, yaşadığımız, ancak asla yazmayacağım diğer örneklere göre daha anlaşılır, daha az tehlikeli olarak algılanabilir. Hiç de öyle değil. Nefret dili, düşmanlık söylemleri, çabuk ve çok üreyebilir, sonuçları kan, göz yaşı, acı olabilir.
Verdiğim iki örnek, siyasetçilerin, toplumda özel yerleri olanların ve bir kesimde inandırıcılıkları bulunanların ektiklerinden filizlendi.
Eğer, eğitimimizz gerçekten eğitim olsaydı, dayanaksız ve tehlikeli suçlamalar, iftiralar, yalanlar, sahte videolar, sahte afişler, sahte belgeler olamazdı. Olsa da inananlar bulunmazdı, kimse inanmazdı belge olmadan söylenenlere, yazılanlara.
Dil şiddeti olmamasını dilerken, yine Cumhuriyet Halk Partisine ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, kanımca sonuçları çok tehlikeli olabilecek, kin, nefret ve düşmanlık duygularını artırabilecek ağır suçlamalar duymaya başladık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, tüm siyasetçilere, milletvekillerine, gazetecilere, yazarlara seslenmek istiyorum. Şiddet dilini, dil şiddetini duymamalı, sahte videoları, sahte görüntüleri, sahte afişleri görmemeliyiz. Sonsuza kadar kimse duymamalı, görmemelidir.
Önemli bir dileğimiz var ve olmalı. Yargının da önemli bir görevi bu aslında, düşünceme göre.
Sahte belgeleri hazırlayanlar, basanlar, üretenler, yayanlar, evlerdeki yabancıları kaydedenler, varsa başka sahtecilikleri yapanlar, mutlaka yargı önünde, hukuktaki karşılıklarını almalıdır.
Güzel Türkiye’mizi kimse yerin üstündeki cehenneme çevirmemeli, ülkemizde veya dünyanın her yerinde kardeş ve dost olmayı başarması gereken insanlar, gelecek kuşaklara kan davasını miras olarak bırakabilecek yalanlardan, iftiralardan ve suçlamalardan uzak kalmalıdır.
Kadın erkek, Cumhurbaşkanı, Bakan, milletvekili, parti genel başkanı, gazeteci, hukukçu, işsiz, işçi, memur, iş insanı, emekli, öğrenci ayırımı yapmaksızın, tüm insanların yerin üstündeki cennette melek olduğu bir dünyayı hayal ediyorum. Hayal etmeliyiz.
Haydi, Cumhurbaşkanımız, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, haydi, önderlik edin, dil şiddetini, şiddet dilini, yalanı, iftirayı, hakareti, sahtelikleri sonlandıracak başlangıçlarda buluşun. Sizler dil şiddetini kullanmayın, size karşı şiddet dili kullanılırsa, güzel Türkçemizdeki güzel kelimelerle karşılık verin, savunun kendinizi, görüşlerinizi, inandıklarınızı, partinizi, arkadaşlarınızı.
Türkiye’yi ve Dünyayı cennet yapmak için haydi, sizler, yerin üstündeki melekler gibi konuşunuz, bakınız, yakınlaşınız, hatta geride kalsın bazı şeyler, kucaklaşınız.
Siz oralarda kucaklaştıkça, evler ve açık alanlar, kucaklaşan insanlarla dolup taşacak.
Sizlere, yerin üstündeki melekler olmayı öneriyorum. Siz melek olmayı başaramazsanız, mutlaka gelecek kuşaklar yetiştirecektir, melek cumhurbaşkanlarını, melek siyasal parti genel başkanlarını, melek milletvekillerini, melek hukukçuları, melek gazetecileri, melek iş insanlarını, melek …..
Haydi melek adayları, haydi, kimseden destek, yardım veya işaret beklemeyin, melek olmak için gereken güç ve yetenek damarlarınızdaki soylu insan kanında, soylu insan yüreğinizde mevuttur.
Meleklerin olduğu yerde, bu yazının başlığı da öyle olmaz.