Olay, ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın basın açıklamasına katılmak üzere gittiğimiz belediye binasının otoparkında yaşandı. Aracım, başka bir aracın çıkışına engel olduğu iddiasıyla bir erkeğin sözlü ve fiziksel saldırısına uğradım. Evet, aracım çıkışa engel olmuş olabilir. Bunu fark ettiğimde zaten durumu güvenliğe bildirmiş, ismimi yazdırmış ve anons rica etmiştim. Oysa ben aracımda basın kartımla, öncesinde güvenliğe durumu bildirerek oradaydım. Buna rağmen bir öfke seli üzerime yürüdü.. Saldırgan, aracımı yumrukladı, bana doğru hamle yaptı, yumruğunu kaldırdı. Zeynep Sude Yanımda olmasaydı belki de bugün bu yazıyı yazamıyor olurdum. Zeynep, beni korumak için araya girdi, bağırdı, mücadele etti. Sesiyle, tepkisiyle güvenliği harekete geçirdi.
Fakat olayın ardından yayılan videoya gelen yorumlar, bir kadının başına gelen şiddet kadar sarsıcıydı. “Abartıyorsunuz”, “Basın diye olay çıkarıyorsunuz”, “Ciyak ciyak bağırmak ne?” diyenler oldu. Oysa o çığlık, bir kadının can havliydi. O çığlık, bu ülkede her gün öldürülen, susturulan, itilip kakılan kadınların çığlığıydı. Biz orada sadece kendi canımızı değil, birçok kadının yaşadığı benzer şiddeti de haykırdık.
Olay ABB otoparkında yaşandı. Bu, herhangi bir sokak değil; kurumsal bir yapının, güvenlikli bir alanının ortası. Bu detayın altını çizmemizin sebebi bir siyasi yön çizmek değil, olayın ciddiyetine dikkat çekmekti. Ancak ne yazık ki “siyaset yapıyorlar” diyenler, olayın özünü ıskaladı. Bu bir siyasi mesele değil; bu, insanlık meselesi. Kadınların güvenli bir şekilde çalışabilmesi, sokakta, iş yerinde, kamusal alanda var olabilmesiyle ilgili bir mesele.
Ben oraya gazeteci olarak gittim. İşimi yapmaya, kamu adına bilgi almaya. Ama başıma gelenler bana bir kez daha gösterdi ki, bu ülkede kadın olmak hala büyük bir bedel ödemek anlamına geliyor. Üzerime gelen kişinin elinde herhangi bir kesici, delici alet olsaydı bugün belki de başka bir haberle anılacaktım. Belki de sadece bir “kadın cinayeti” başlığı altında soğuk istatistiklerden biri olacaktım. Türkiye'de kadınlar sokak ortasında öldürülüyor. Ve biz her seferinde “Bu son olsun” diyoruz. Ama son olmuyor. Çünkü bağıran kadına “cıyak cıyak bağırma” deniliyor. Çünkü şiddeti anlatan kadına “abartıyorsun” deniliyor. Çünkü çığlığımıza kulak verilmek yerine, suç bizde aranıyor.
24 Eylül günü yaşadıklarımız basit bir arbede değildi. Bu, bu ülkede kadınların ne kadar güvencesiz olduğunu, güpegündüz, basın kartınızla, görev yerinizde bile saldırıya uğrayabileceğinizi gösteren bir örnekti. Ve evet, biz bağıracağız. Sude bağırdı, ben bağırdım. Çünkü kadınlar bağırmazsa, bu sessizlik daha çok kadını ölüme götürecek.
Kadına yönelik şiddet, sadece bir kadının değil, bir toplumun utancıdır. Bugün otoparkta yaşadıklarımız yarın başka bir kadının hayatına mal olabilir. Bu yüzden susmuyoruz. Bu yüzden anlatıyoruz.
Kadınız. Gazeteciyiz. İnsanız. Ve artık güvenli bir ülkede yaşamak istiyoruz.