CİNSEL AÇLIĞIN AFRİKASIDIR TÜRKİYE

İnsan ilişkilerindeki çarpıklıklar, bozulan toplumun ekonomisiyle ve ahlâkıyla birlikte su yüzüne çıkıyor. Ne yazık ki buna yazar, çizer olarak toplumda yer alan bazı insanlar da çanak tutuyor, uyum sağlıyor. Elbette isim verecek değilim, “El gövdenin kaşındığı yeri bilir” Bu bozuk ilişki bir de sosyallik, çağdaşlık, ilericilik zırhına büründürülüyor, o zaman daha da komikleşiyor bu insanlar

Bir taraftan yobaz tayfasının belden aşağı yaşam ve düşünce tarzlarına itiraz ederken, diğer taraftan işi kılıfına uydurma çabasıyla “insan” soyunun, iki yüzlülüğünü de ortaya koyuyor.  İnsanların vücut dili, niyetlerini doğrularken, konuşmalarının da yalan olduğunu ortaya çıkarır. 

Bazı insan ilişkilerinde gördüğümüz bu durumu, yapan kişi başkasına sezdirmediğini düşünür, ancak, “El, elin aynasıdır” sözü tam da bunun durum için cuk oturmakta.

Fark ettiğiniz davranışını yüzüne vurduğunuzda; yeminler, yalanlar, benden bunu nasıl beklersin ya da bana nasıl yakıştırırsın gibi zırvalar döktürür tatlı dillerinden. Daha sonra da sanki siz haksızmışsınız gibi tavır koymaya çalışırlar. Halbuki; aklı, yüreği varsa vicdanı da bilir ki bu yaptığı bir davranış bozukluğudur. Davranış bozukluğu olmasa, bilinçle yapmasa, size açıklama yapar, şu gerekçe ile yaptım der. 

Bunu açıkça söyleyecek cesaretleri olmadığı için, sinsice yanaşmak, zarf atmak suretiyle karşısındaki kişinin ( kadın erkek fark etmez) tepkisini ölçmeye çalışır, her ses çıkarmadığında bir adım daha atar. Ses çıkarırsa yanlış anlaşıldığını vs. söylemeye başlar. 

Bu tip “yamuk” insanlar genellikle, toplumda bilinen kimliğini kullanarak, benden beklenmez, bana yakıştırılmaz ben de yılışmaya devam ederim fikri mevcuttur kafasında. Oysa dedik ya “El elin aynasıdır” Maalesef, bu bir bireysel ahlâk sorundur. 

Tacize uğrayan insanların bir kısmı; adım kötüye çıkmasın diye ya da başka nedenlerle gizli tutar, saklar, görmezden gelir. Bir kısmı; yüksek sesle konuşulur, karşı çıkılır, avazı çıktığı kadar bağırır, korkmaz karşısındakini ifşa eder.  Bir kısmı; gizliden gizliye yılışmalardan zevk alır. Ne cevap verir ne itiraz eder. Bir kısmı da farkında değildir, yapılan davranışın/tacizin.

Sizin fark edip tacizci kişinin niyetini anladığınızda ve durumu, farkında olmayan kişiye söylediğinizde, kişinin tavrı ve davranışı konuya netlik kazandırır.  Eğer sizin uyarınızla, kendini korumaya alıyor ve tepkisini gösteriyorsa, karşı tarafın yaptığı davranışın farkında değildir. Uyarınıza rağmen, eften püften sözlerle görmezden duymazdan geliyor o kişiyle bir şey yokmuş gibi ilişkisine devam ediyor ve sizin söylediğinizi yok sayıyorsa, onun da o yaklaşımdan/davranıştan memnun olduğuna yani kişinin davranışına yol açan davranışlarda bulunduğuna kuşku kalmaz.

Belirleyici olacak şey; sizin niyetiniz değildir. Konuya muhatap olan kişinin davetkâr diğerinin de davete icabetidir. Davetkâr olmasa, karşı taraf da cesaret edemez mantığı çıkar ortaya. Bu konunun tarafı, kadın ya da erkek fark etmez. 

Elbette kimse kimsenin davranışını sorgulayarak, ahlâk polisliği yapacak değildir.  İnsanlar ilişkilerini kendileri düzenleyebilirler. Buradaki tek sorun, niyetini muhatabına açıp söylemek varken, toplumun içinde gözüne sokarcasına yılışmak olmamalı. Tabii ki duygusunu/düşüncesini açıklama cesareti varsa…

Biz insanlar; çevremizde olup bitene karşı kayıtsız kalır, yanlış olanlara karşı tavrımızı sözlü, yazılı veya herhangi bir şekilde ortaya koymazsak, bizlerin de bu tür ahlaksızlıklara göz yumarak ortak olduğumuz anlamına gelir.

Nasıl ki, yanımızda yöremizde olan, gözümüzle gördüğümüz; hırsızlığa, tacize, tecavüze, trafik magandasına sessiz kalmamanın doğruluğuna inanarak, insanlara telkinde bulunuyorsak, böyle bir konuda da üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Bu bir toplumsal sorumluluktur.

Okuyan dostlarımızdan birileri çıkıp; bize mi kaldı? Biz mi düzelteceğiz bu kadar yanlışı, “Alan memnun satan memnun” derse söyleyen kişiye sözümüz olamaz ama asıl dikkat çekmeye çalıştığımız sorun da bu. 

Alanın da satanın da memnun olduğu durumda, kimsenin sözü olamaz, olmamalı da.  Şunu asla unutmamalıyız, her birey yaşadığı toplumun, toprağından, suyundan, havasından, çevresinde ve etki edebildiği sürece çevresinde olup bitenden sorumludur.