ÇİFTÇİNİN MÜCADELESİ

Türkiye’nin birçok yerinde altın madeni bulunuyor. Örneğin Kaz Dağları’nda, Erzincan İliç’te, Manisa Salihli’de olduğu gibi daha birçok yerde altın madenleri bulunuyor.

 Tüm madenleri yani altın, gümüş, bakır, demir, çinko v.s’yi devlet çıkarsa, yerli işbirlikçiler ve yabancı kumpanyalar havasını alacaktı. AKP gibi bir siyasi iktidar halkın madenlerini öldüm pahasına peşkeş çekti.

Bu peşkeş çekmeye karşı en çetin mücadelesini Erzincan İliç’te verenler köylülerdi. Yani bu çetin mücadeleyi çiftçiler veriyordu. Erzincan’ın bu bölgesinde binlerce yıldır yaşayan çiftçilerin temel geçim kaynağı hayvancılık ve tarımdı. 

Örnek vermek gerekirse ünlü Erzincan tulum peyniri ile Erzincan çiçek balı bu bölgenin marka ürünüydü. 

Bir sömürgeci altın vurguncusu yanına yerli ortak buldu. İliç’e geldi yerleşti, rüşvet dağıttı, korundu, kolandı ve milyonlarca yılda oluşan, dünyada benzeri çok az Erzincan doğasının canına 14 yılda ot tıkadı. Altın vurgunu için çıkarmak 1000 kilo toprağı kazıp, siyanürle, sülfürik asitle ve 21 çeşit öldürücü kimyasalla bulamaç etti.

Bu altın vurguncuları bölgede doğayı vahşice tahrip etmeye başlayınca Erzincan’da hayvancılık ve tarım da geriledi. Köylülerin ekmekleri ellerinden alınmıştı. Çiftçilere bu katliama bir çare aramaya başladılar.

AKP iktidarının sorumlu emirberlerine sözlü ve yazılı başvurup bu doğa katliamının durdurulmasını istediler. Ama sonuç alamadılar. Bu ÇED raporuna imza koyanlardan biri de Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum idi. Kuruma bu emri veren de RTE idi.

Öte yandan Yakuplu Köyünden Eşref Demir adlı çiftçi, altın çıkarırken kullanılan kimyasalların içme sularını, insan sağlığını, hayvan, ağaç, bitki, börtü böcek ne varsa tüm hayatı tehdit ettiğini, ÇED raporunda bu bölgede altın çıkarmanın çevreyi nasıl öldüreceğinin dikkate alınmadığını dilekçesine yazıp Erzincan İdare Mahkemesi’nde 2018 yılında dava açtı.

Erzincan İdare mahkemesi köylü Eşref Demir’in davasını reddetti. Çiftçi Eşref Demir Danıştay’a “temyize” gitti. Danıştay da çiftçiyi değil mahkemeyi haklı buldu. Çiftçi Eşref Demir, bu davaların dikkatsizce yürüdüğünü ve “kendisinin ve ailesinin hayatının ölüm tehlikesi altında olduğunu” belirtip “Bireysel Başvuru Hakkını” kullanarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. 

Anayasa Mahkemesi, çiftçi Eşref Demir’i haklı buldu. Davayı yeniden ve“özenle görebilmesi” için ilk mahkemeyi göreve çağırdı. Anayasa Mahkemesi bu kararı aldığında henüz siyanür içerikli çözelti 400 metre yüksekliğe çıkmamış, çatlayıp kaymamış ve 9 işçiyi toprağın altına canlı canlı almamıştı.

İnsanlık tarihine bir bakacak olursak 9,5 milyar insanın yaşadığı yer yüzünde oluşmuş olan dağ, yamaç, toprak, ağaçlar, su, hava, bu doğal hayat milyonlarca yılda oluşmuştu. Dikkat edilmesi gereken önemli konular vardı. Bu konuların başında insan yaşamı geliyordu

Yani İliç madeni “çok tehlikeli sınıf” kategorisindeydi. Tehlikeyi önceden sezecek robotik sistem ve radar sistemi getirilip takılmamıştı. 

Pekiyi, kapasite artışına niçin izin verilmişti? 

Daha çok ve daha hızlı altın çıkartmak için siyanür kullanımında makul kabul edilecek sınırlar neden aşılmıştı? 

Tüm bu maden sömürüsüne, ekmeğinden aşından olan çiftçilerin feryatlarına kulaklarını tıkayan AKP Genel Başkanı RTE; ölüm madeninin kapasite artışına izin veren, bir emirle imzası çakan dönemin Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum’u, İstanbul Büyükşehir’e belediye başkanı adayı yapıyordu.

Öte yandan iktidarın yarattığı zehirli toprak Karasu Vadisi’ne kaydı. 9 insanımızı yeraltın altına aldı. 

Yer altından altın çıkartmaya gelenler, yer altına canlı canlı insan gömen kan emici yaratıklara dönüştü. Zehirli bulamaç kayarken çok uluslu altıncı şirketin yönetim kurulu başkanı ABD’deydi. 

İşçilerin ölü bedenleri toprak altındayken madene karşı 2021’de TMMOB’nin başvurusuyla açılan “kapasite artışı davası” önceki gün görüldü.  Mahkeme yargıcının 3 yıldır bakanlıktan belge beklediği ortaya çıktı. Ama vurguncular 19 bölgede halen altın çıkarıyorlar. RTE’den aşağıya doğru altıncılar yaptığıyla mı kalacaklar?