CHP’DE “İLERİ GERİ” SİYASETİ (3)

CHP, 30 Mart 2014 yerel seçimlerine ne kadar hazırlıklıydı?

Bu sorunun yanıtı CHP’nin MYK ve PM’nin aldığı ve uygulamaya koyduğu kararlarda saklıydı. 

Bu iki organ MYK ve PM’nin hatırlaması gereken CHP’nin geçmişi ile ilgili önemli olaylar vardı.

1980 askeri darbesinden önce Türkiye’de yığınla devrimci insan yaşamını yitirmişti. CHP’nin o zamanki il başkanlarından Antalya’da Muharrem Erdoğan, Nevşehir İl Başkanı M. Zeki Tekiner, Kayseri İl Başkanı Mustafa Kulkuloğlu ve Adana İl Başkanı Ahmet Albay gibi isimlerin yanı sıra birçok insan faşistler tarafından katledilmişti.

Acaba CHP’nin MYK ve PM’inde görev alanlar bu insanları hatırlamış olsalardı, 30 Mart 2014 günü yapılacak yerel seçimlerde için dilediği kişileri diledikleri yerde aday gösterirler miydi?

Oysa CHP Genel Merkez yönetimi Türkiye genelinde belediye başkan adaylarını, belediye meclis adaylarını, milletvekili adaylarını, il genel meclisi adaylarını Yüksek Seçim Kurulu kanalıyla belirleseydi, aday gösterilmeyen kimi belediye başkanı, kimi belediye meclis üyesi adayı CHP’den istifa edeceğini ya da istifa ettiğini açıklayacak mıydı?

Hayır… 

CHP tabanın söz ve kararı MYK’nın ve PM’nin de söz ve kararı olurdu.

Tabanın söz ve kararından korkanlar partiyle ilişkileri pamuk ipliğine bağladıklarının farkına bile varmak istemiyorlardı.

Parti içi demokrasinin işletilmemesi aynı zamanda CHP’ye “güven ve inanç bunalımını” da beraberinde getiriyordu.

Türkiye geneline baktığımızda CHP’li kimi yöneticiler kazanması garanti olan il ve ilçelerde belediye başkanlığına aday oldu!

Örneğin Ankara’nın 25 ilçesinin 15’inde belediye başkanlığı için tek bir partili başvurmazken, Çankaya’da 40 kişi aday adaylığı için başvuruyordu.

Gezi direnişlerinde yaşamını yitirenleri, gözünü kaybedenleri CHP yönetimleri anlamış olsalardı, CHP üyelerinin önüne sandığı koyarlar, MYK’dan ve PM’den ve milletvekillerinden kim belediye başkanlığına aday olmak istiyorsa kendileri de YSK tarafından yapılacak ön seçime girerlerdi.

Gezi ruhuna inançları yokmuş…

İktidar olmak isteyen düşünce biçimi siyaseti bir rant kapısı olarak görmezdi. Böyle bir siyaset 12 Eylül askeri darbesinin toplumda yarattığı ideolojisizliğin egemen kılınmasıydı.

Çünkü para siyasete egemen oldu.

Bu “bir ileri bir geri” siyasetin yarattığı inanç ve ideolojisizliğin sonucuydu.

RTE ve ekibi AKP’yi bir şirket gibi yönetiyordu.

CHP’ye ne oldu? Aynı uygulama sürüyordu.

İnançsızlığın sonucu olan çürüme, ideolojiyi de siyaseti de yok etti.

CHP tabanı partinin şirket gibi yönetilmesine karşı çıkmalıydı.

Taban partide gerçek bir örgütlenmeyle parti içi demokrasiyi yerleştirmeleri gerekiyordu.

Küsüp, istifa edip gitmek yerine, parti içinde kalıp, antidemokratik uygulamalara direnmekti.

CHP’yi halkın umudu haline getirmenin yolu parti içi yapılanmanın aşağıdan yukarı işletilmesiydi.

Oysa şu anda CHP, tavandan tabana şekillendirilmek isteniyordu.

CHP’yi şirket gibi görenler, öyle sanıyorum ki, AKP’deki tek adam RTE’nin kalıbının CHP’den işletilmesini istiyorlardı. Bu nasıl kırılacaktı? (Sürecek)