14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve milletvekili, 28 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ikinci tur seçimlerinde muhalefet partilerinin beklentileri gerçekleşemedi.
Halkın önemli bir kesiminde, Cumhurbaşkanının ve iktidarın değişeceği yönündeki umutları da gelecek seçimlere kaldı.
İttifaklar arasındaki demokrasiye, sandıktan çıkma yarışına dayalı seçimler, 60 yıldan fazladır oy kullanan, aday olan, askerin müdahalelerini yaşamış benim gibi bir insana göre, ilk kez, sahte videolar, sahte afişler, kurgular, iftiralar, yalanlar ve hatta tehditler, bu kadar genişledi, zirve yaptı. İlk kez gördüm ve yaşadım. Daha öncelerinde de yaşandığını sanmıyorum.
Bunları üzüntü ile karşıladığımı, hatta ülkem ve gelecek kuşaklar adına korktuğumu da yazdım. Yaşantım boyunca böylesini, insanımıza, Anadolu insanına, farklılıklardan oluşan kültürel zenginliğimize hiç yakıştıramadım. İnsan haklarına, demokrasiye, dürüstlüğe, mertliğe, adalete yönelik ağır suçlar nasıl işlendi, toplumda çok sayıda insan bunlara nasıl inandı, bu sahteciliklerin de etkisi ile kararını nasıl verdi, inanılması çok zor.
Bu sahtecilikler elbette birer şiddet suçu. İyi tarafı, şiddet diye tanımladığım bu sahteciliklere karşı Türkiye’de, şiddetle karşılık verecek kişi veya topluluğun bulunmaması. Bu da, sürekli savunduğum şiddete şiddetsiz tepki yöntemini kullanmakta, toplumun önemli bir kesiminin ulaştığı güzel düzeyi gösteriyor.
Her zaman ve her yerde, silahsız ve şiddetsiz tepki göstermeliyiz, çözüm üretmeliyiz, korunma ve koruma yönetmleri geliştirmeliyiz.
Başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere, içinde iletişimin, şiddetsiz gönüllülüğün, örgütlülüğün, adaletin ve güvenliğin olduğu, şiddet içermeyen hiçbir inancın ve görüşün dışlanmadığı eksiksiz demokrasiden yana tüm siyasal partiler, 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinde, örgütlü olarak üretildiğine inandığım, utanç verici, yakışıksız bu sahteciliklerin, hukuktaki karşılıklarının yargıda verilmesi için ayrı ayrı veya birlikte çaba göstermelidir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nden, bu sahtecilikleri gündeme taşıması beklenirken, beklenmedik veya birileri için beklendik bir şekilde gündeme, “değişim, dönüşüm” getirildi. Benim için beklenmedik bir konu da şu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığını bırakması yönündeki çıkışların yapılması, bazen anlaşılamaz kelimelerle ifade edilen çabaların gösterilmesi.
Cumhuriyet Halk Partisi gibi, halkın önemli bir kesiminin umut bağladığı, tam demokrasiyi savunan siyasal partilerde, liderlik diye bir konu, hatta bir sorun olmamalı. Genel Başkanlık diye de bir sorun bulunmamalı. CHP’de, her üye lider niteliği taşımalı, Genel Başkan kim olursa olsun, sorun yaşanmamalı. Yaşantım boyunca, geçmişte kimseyi benim liderim olarak görmedim, bugün de görmüyorum. Ben de kimsenin lideri olamam, olmaya çalışmam. Bana veya başka bir insana kimse liderlik yapmaya kalkmamalıdır.
Başkan, Genel Başkan veya diğer görevler ayrı elbette. Her insan eşittir ve üyesi bulunduğu her yapıda, her gönüllü göreve aday olabilir, seçilebilir. Kimin seçileceği, hangi yaştaki veya cinsiyetteki insanın ne kadar süre için, kaç dönem seçileceğine, seçme hakkı bulunanlar karar vermelidir. Bunun için yasalarda, tüüzüklerde veya iç düzenlemelerde sınırlayıcı bir hüküm getirilmesini, yurttaşlara ve üyelere karşı güvensizlik, saygısızlık sayarım.
CHP’nin ivedi bir Genel Başkan değişikliğine asla gereksinmesi yoktur, olmamalıdır. Kaldı ki, Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı sürecinde çağdaş, hoşgörülü, sabırlı, güven verici ve inandırıcı oldu. Anadolu kültürünün, siyasal ve inanç zenginliğimizin, çeşitliliğimizin gerektirdiği ölçüde, hatta çok üstünde başarılı oldu, arkadaşları ile birlikte.
Genel Başkanın etkisi elbette önemlidir. Ancak, seçimi veya seçimleri Genel Başkan tek başına kazanamaz, tek başına kaybetmez. Bu nedenle, CHP’nin, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığında kazanamadığı seçimlerin başarısızlığı tek kişiye bağlanamaz. Her sonuçta, tüm parti üyelerinin ve örgütlerinin etkileri ve sorumlulukları mutlaka vardır. Hem tek adam yönetimi diye AKPARTİ iktidarını suçlayacaksınız, hem de CHP’nin aldığı sonuçları tek bir kişiye bağlayacaksınız.
Bu konuya, şu şekilde son vermek istiyorum. Kemal Kılıçdaroğlu, elbette ittifak katılımcıları ve arkadaşları işle birlikte başarılı olmuştur. Cumhurbaşkanlığı için Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olması da, İttifak kararına göre en doğrusudur. Ancak, keşke Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin genel başkanları TBMM’de, milletvekili olsalardı. Kanımca, TBMM için büyük bir kayıp.
Genel Başkanlar; Kemal Kılıçdaroğlu (CHP), Meral Akşener ( İyi Parti), Temel Karamollaoğlu (Saadet Partisi), Ahmet Davutoğlu (Gelecek Partisi), Ali Babacan (Deva Partisi) ve Gültekin Uysal’ın (Demokrat Parti) milletvekili olarak yer almadığı bir TBMM, onların gücü kadar eksiktir. Bence çok eksiktir.
Keşke bir B Planları olsaydı. Örneğin, Cumhurbaşkanı yardımcılığı değil, Millet İttifak üyesi partilerin 5 Genel Başkanının, milletvekili olarak Cumhurbaşkanlığı Demokrasi Konseyi’nde yer almalarına öncelik verilseydi.
CHP’de, iki anahtar kelime, değişim ve dönüşüm, kişiler üzerinde olmamalı. Çözüm yeri Kurultaydır. İsim vermeyeceğim, CHP’nin bazı üye ve yöneticilerinin, demokrasinin içeriğine yönelik hiçbir hedef söylemeden, adaylık izlenimini çağrıştıran davranışlarını, karşıtlara eleştiri fırsatı vermek ve konuya dar açıdan bakmak olarak algılıyorum.
CHP üye sayısını artırmalıdır. Köyden kente her yerde örgütlenmelidir. Bunun için olağanüstü çaba harcanmalıdır. Her köyde temsilcisi bulunmalıdır. CHP, üyelerinin görüş ve önerilerini sıklıkla almalıdır. Ulusal veya uluslararası güncel olay ve konularda sadece Genel Başkanın veya parti sözcülerinin açıklamaları ile yetinilmemeli, il ve ilçe örgütleri, konuları, kendi hedef kitleleri ve üyeleri ile yüz yüze toplantılarda paylaşmalıdır.
Mahalle delege seçimleri, demokrasiye uygun yürütülmüyor, demokrasi kurallarına ve halkın beklentilerine aykırı yapılıyorsa, devamındaki ilçe, il ve Genel Merkez seçimleri de etkilenir.
Türkiye’nin çok yerinde de yaşandığını öğrendiğim ve benim de tanık olduğum bir mahalle delege seçiminden örnekler vermek istiyorum. “Kol kırılır, yen içinde kalır” sözü her zaman geçerli değil, bence.
Duyuru üzerine, CHP’nin mahalle üyeleri toplantı yerine gittiler. Üyeler, kuru pasta ve meyve sularından oluşan ikramlı küçük bir dershaneye alındılar. Samimi bir hava var. Bazı üyeler, o odada bekliyorlar. Üyelerden biri, oy kullanıldığını fark etti. Sandığın olduğu bölüme gitti. Kendisine 5 kişinin isimlerinin olduğu bir oy pusulası verildi. Üye listesindeki isminin karşısını imzaladı. Şaşkınlık içinde kaldı. Yine de oyunu kullandı.
Orada demokrasi yoktu. Siyasal Partiler Yasası ve Parti tüzüğü acaba böyle mi yazıyordu?
Toplantının açılışı yapılmadı. Tek listedeki adaylar tanıtılmadı, onların konuşmalarına, kısa da olsa yer verilmedi. Başka aday var mı diye sorulmadı. Bildiğimiz demokratik genel kurulların küçük bir örneği yaşanmadı.
Düşünebiliyor musunuz, bu Parti, CHP, yer, Ankara’nın Merkez ilçelerinden birisi. 50 yıllık toplum gönüllüsü olarak ülkemin her yerinde arkadaşlarım var. CHP’li olanlar da. Benzer durumları yaşamışlar. Her CHP’li elbette aynı değerdedir. Yöntem yakışmadı, yakışamaz CHP’ye. Devamında ilçe kongrelerinde de, demokrasiye aykırı durumlar yaşandı. İl ve Genel Merkez kongrelerinin, en alt kademesi, mahalle, sonra da ilçe. Böyle bir temelin üzerinde, sorun Genel Başkan değil, herkesin demokrasiye uygun davranıp davranmaması ile ilgili.
Tek adam, tek insan yönetimi diyeceksiniz, her şeyi tek insandan bekleyeceksiniz, her sonucu tek insana bağlayacaksınız. Liyakat diyeceksiniz, liyakatı ve uzmanlığı belirlemede tüm üyelerin görüş ve katkılarını almayacaksınız. Kararı bir iki kişi olarak vereceksiniz. Üyelerinizin eline tutuşturacaksınız listeyi, sonra da hak, hukuk, adalet diyen bir insanı değiştirdiğinizde, değişimin ve dönüşümün gerçekleşeceğine inanacaksınız.
Dünya, milyarlarca yıla karşın durulmadı. Doğal olaylar sürüyor. Siyasette de umutlu olmak gerek. Sonuçta, demokrasiye inananlar, halkı da sürece katarak demokrasiyi mutlaka başaracaktır.
Selam olsun, hak, hukuk, adalet, demokrasi, şiddetsiz Türkiye, şiddetsiz TBMM, şiddetsiz siyaset diyenlere, şiddetten uzak, sevgi, şefkat, hoşgörü, saygı, dostluk ve barışın can kattığı “İnsanlık Tarihinin” yaşanması ve yazılması için ömür ve emek verenlere.